1 Kasım seçimleri, bunca çatışma, tehdit ve terörün arasında karamsarlığa kapılan Türkiyelilerin yeniden, eskisi gibi geleceğe dair umutlanmasını sağladı.
Ancak bu seçim sonuçlarının, 2013 Mayıs'ında Gezi olayları ile başlayan son seçime dek süren "fetret devri"nin bir daha yaşanmaması için yapısal bir çözüme evrilmesi şart. Bunun ilk adımı ise krizler üreten ve Türkiye'nin reform yürüyüşünü geri döndürmeye çalışanlara yaşam alanı sağlayan çarpık parlamenter sistemimizin tartışılması.
İşte bu yüzden başkanlık sistemi denildiğinde kimileri istavroz çıkartıyor. Çünkü böyle bir sistemde, 7 Haziran seçimleri sonrasında yaptıkları gibi, otorite boşluğundan yararlanıp yeniden terör furyası estiremeyeceklerini biliyorlar. Bu belirsizlik döneminde, Beştepe'nin aldığı inisiyatifin emellerine ulaşmalarının önündeki en büyük engel olduğunu bir daha anladılar. Şimdi de bu iradenin başkanlık formunda kurumsallaşması halinde, demokrasi dışı hamlelerle iktidarı alma heveslerinin tamamen tarihe gömüleceğini çok iyi biliyorlar.
Kendilerini anlamakta zorlanmıyorum. Ne var ki Türkiye'yi yönetilemez hale getirmek için çarpık parlamenter sistemde ısrarcı olanların dolaşıma soktukları söylemlerini ahaliye kısmen de olsa kabul ettirdiklerini söylemek mümkün.
Tıpkı ne olduğunu anlatamayan insanların bile ağzından düşürmediği "ayakkabı kutusu" imajının tartışmalarda argüman olarak kullanılması gibi, başkanlık sistemi de kategorik olarak olumsuz bir içerikle telaffuz ediliyor.