Referandumun ardından seçmenin yüzde 51.4'ünü
tanımadığını açıkça söyleyebilen Kemal Kılıçdaroğlu, Türk
Yüksek Yargısından aldığı yanıtı
beğenmeyince Avrupa'yabaşvurdu.
Kılıçdaroğlu'nun referandum partneri HDP de ortaklığı devam
ettirmeye kararlı. Osman Baydemir "biz de aynısını
yapacağız" diyor.
Ancak egemen bir ülkede seçmenin sandıktan çıkan iradesini iptal
etmek kimsenin haddine değil.
Durumun absürtlüğünü gören Avrupa Konseyi Genel Sekreteri
Thorbjorn Jagland durumu net şekilde özetliyor:
"Hiçbir uluslararası kurumun, herhangi bir ülkedeki bir
referandumu geçersiz sayma hakkı yok!"
Aslında sandıkta umduğunu bulamayıp dışarıdan medet umanlar da
her şeyin farkındalar.
Ancak ellerinden gelen bu kadar.
İçeride, sistemi tıkamak için, çeşitli yerlerini
dayadıkları terör örgütleri tasfiye olduğu
için, Türkiye'ye karşı savaşlarında müttefiki dışarıda
arıyorlar.
Hatta işi bir adım daha ileriye götürüp, "NATO
müdahalesinden" bahseden meczuplar bile var.
Ne büyük zavallılık ama...
Ve de ahmaklık...
Oysa yüzde 70-30 dengesinde muhalefet mahkûm olmuş
kesimler için tarihi bir fırsat doğdu aslında.
16 Nisan Referandu'munun ardından iki partili modele yürüyen
Türkiye'de muhalefete iktidar şansı doğdu.
Çünkü artık seçmen, iktidar şansını yüksek gördüğü
merkeze doğru meyledecek. Macera aramayacak.
Seçmenin bu refleksi de doğal olarak siyasi
partilerin motivasyonlarını etkileyecek.
Siyasi farklılıklar, fraksiyonlar ister istemez talileşecek. Bu
süreci okumayan da marjinalliğe mahkûm olacak.
Üstelik bu yeni dönemi okuyup harekete geçmek için start verildi
bile. 2 yıl içinde bu fırsatın
değerlendirilebileceği iki seçim var.
Hızlı davranıp zamanın ve seçmenin ruhuna uyan, özeleştirisini
yapıp seçmenle kavga etmemeyi başaran sandığın nimetlerinden
yararlanacak.