Söylenebilecek her türlü yalan söylendi.
Çarpıtmalar birbiri ardına dizildi.
Siyasi ihanetin manifestoları yazıldı.
Tehdidin, parmak sallamanın bini bir para...
Ama bitmedi.
Çünkü işe yaramıyor.
Zira seçmen elinde söyleyecek tek bir doğrusu olanın "Referandumda
eğer evet çıkarsa Cumhurbaşkanı 1+1 evleri yasaklayabilecek"
türünden zavallıca yalanlara tenezzül etmeyeceğini biliyor.
"Tek adamlık geliyor" diye karşı çıktığı sistemi aynı zamanda "çok
başlılık olacak" diye de eleştirebilen muhalefet liderine çocuklar
bile gülüyor.
"Evet diyorum" dediği yazısında niçin hayır oyu verilmesi
gerektiğini anlatan ve küskün olduğu kadar sinsi de olabilen ikbal
pervanelerini kimse ciddiye almıyor.
"Evet" mitingine katılacağı duyurulunca hayırcıların sitem ettiği
siyasilere gram saygınlığı, özgül ağırlığı hatta adı bile
kalmadı.
Elindeki kadehi bile dökebileceğinden şüphe ettiğimiz tiplerin
"evet" oyu verecek vatandaşı Yunan askeri gibi İzmir'den denize
dökmekle tehdit etmesi ancak geyiklere konu oluyor.
Dün de neyiyle meşhur olduğu sorulduğunda kimsenin tek çırpıda
karar veremediği 3B sınıfından Pelin sahnedeydi.
Evet, evet, CHP'nin televizyonu Halk TV'de katıldığı programda
"Hızlı tren dediler sonra mühendisler ortaya çıktı, hızlı tren
değil, sadece daha fazla kömür atarak hızlandırılmış" tespitiyle
gönüllere taht kuran arkadaşımızdan bahsediyorum.
Bir müsamerede kürsüye çıkan Pelin, Evetçilerin Mao'nun kültür
ihtilalindeki gibi ikna kamplarında hizaya çekilmesini öneren
dinleyicilerine niçin "Hayır" denilmesi gerektiğini gözyaşlarıyla
anlattı.
Peki, niye mi ağlıyordu Pelin?
Nasıl ağlamasındı?
Küçük kız bu panele katılabilmek için annesinden "fotokopi
çektirmeye çıkıyorum" diyerek izin almıştı.
İşte o kadar kötü durumdaydı ülke. Ve "Evet" kazanırsa, evden
çıkmak için annesi Pelin'e belki de bir daha hiç izin
vermeyecekti.
Ne diyelim... Ağlama Pelin.
Jacques Seguela'nın "Anneme reklamcı olduğumu söylemeyin..." isimli
meşhur bir kitabı var. Onun bir özetini bul belki bir çıkış yolu
bulursun.
Evet, gülüyoruz ama işin şakaya gelir yanı yok aslında.
Çünkü sömürgecilerin saltanatının sarsılacağı referandumdan önceki
son haftaya girdik.
Ve 15 Temmuz'dan canımızla, kanımızla biliyoruz ki, ellerinde
halkın iradesine karşı deneyecekleri yol yöntem kalmayınca
alçaklıkta sınır tanımıyorlar.
Önümüzdeki hafta da yalanın, çarpıtmanın, ihanetin, tehdidin,
ajitasyonun, iftiranın dibine vuracaklar.
Ha derseniz ki "Ne olacak, alayı gelsin..." Haklısınız, aynen
öyle.
Flaşlar bu zor zamanlarda tüm yüzlerde patladı, resimleri gün gibi
ortada.
Ama yurtseverlerin diri durmasında fayda var.