Suriye'deki iç savaş yıllardır devam ediyor.
On binlerce insan hayatını kaybetti.
Milyonlarca insan evinden yurdundan
oldu; sersefil şekilde dünyanın dört bir
yanınadağıldılar.
Ülke ABD, Rusya ve İran ile onların güdümündeki terör örgütleri
arasında fiilen paylaşıldı...
İdlib'deki kimyasal saldırının ardından perşembe gecesi ABD'nin
rejime ait bir hava üssünü vurmasıyla süreçte bir sıçrama
yaşandı.
Esad'ın arkasında duran Rusya ve İran ABD'nin
müdahalesini müttefiklere karşı girişilmiş bir saldırı olarak
değerlendiriyor.
İngiltere ise "yetmez ama evet" diyor...
İyi de Esad'ın katliamlarına dair 55 bin kare fotoğraf
yayınlandığında başını kuma gömen ABD niçin birden
hiddetlendi?
Üstelik de birkaç ay önce başkanlık koltuğuna
oturan Trump "Esad'ın devrilmesi
perspektifinden vazgeçtiğini" açıklamışken?
Yanıt bir cümleyle özetlenebilecek kadar net.
Sıkışan küresel sistem kendi sınırları dışındaki uygun
bir coğrafyada yine savaş kartını açtı.
Bu hamle Esad'ın politikalarından bağımsız bir hareket.
Amaç Suriye halkını değil, savaş ekonomisiyle
küresel güçlerin iç politikasını kurtarmak.
Aylardır uyardığımız gibi, yeni bir dünya savaşının
başlaması an meselesi!
Peki, Trump'ın bile direnemediği bu
neocon dengesi karşısında biz ne yapmalıyız?
Artık, emperyalistlerin aktör olduğu bölgemizdeki kaoslardan
başımızı toprağa gömerek çıkamayacağımızı öğrendik.
Yapmamız gereken, tıpkı El Bab'daki gibi dönemsel
boşluklardan yararlanıp, sahadaulusal çıkarlarımızı
korumak.
Ve en önemlisi, bir yandan didişen küresel
muktedirlerle dengeli bir politika izlerken bir yandan
da ekonomimizi, yerli savunmamızı
kuvvetlendirmek için zaman kazanmak, güç toplamak.
Bunun için de 2013 Gezi olaylarından beri mahkûm edildiğimiz
girdaptan çıkmamız, içerideki kısır tartışmaları aşmamız
gerekiyor.
16 Nisan referandumu sözünü ettiğim diriliş için hayati
önemde.
Eğer içerideki vesayet odaklarının ve dış güçlerin müdahalesine
açık sistemimizi bağımsızlaştırmazsak, korkulu rüyalarımız hiç
bitmeyecek.