İran'da tüm dünyanın kulak kesildiği üçlü zirve devam ederken
fırsatını bulup kutsal cuma günü nedeniyle "tatile girmiş" Tahran
sokaklarında gezdim. Ülke hakkında bilgilerimin sentezi sandığım
fikirleri sorguladım...
Önce, en yoğun hissettiğim duygunun "tedirginlik" olduğunu
söyleyeyim.
Bu rahatsızlığın nedenini de yine tek kelimeyle
özetleyebilirim:
"Takiye!" Zira halkın, "devrim" gibi radikal bir yöntemle arzu
ettiği rejimi kurduğu söylenen İran'da herkes "mış" gibi yapıyor ve
bunu çok belli ediyor.
Öyle ki, resmen "şeriatla" yönetildiği söylenen İran'ın
sokaklarında, bizlerin bildiği anlamda tesettürlü kadına rastlamak
nerdeyse mümkün değil. Başını örten İranlı kadınların görünüşü,
Sultan Ahmet Camisi'ni gezerken yalapşap başlarını örten
Helga'lardan hallice...
Çünkü sokaklarda gezip, kadınların yakalarını, başlarındaki
örtüleri çekiştiren Gest-i irşad hanuma'lar (ahlak zabıtaları) dört
bir yanda kol geziyor... Bu kitsch komediye mecburlar yani.
E hani İran halkı seve seve böyle yaşamayı seçmişti? Bunun için
sokakta devrimi göze almıştı?
Köşe başlarında eski arabaların içinde oturmuş, sağı solu şüpheli gözlerle tarayan, sivil giyimli ve mutlaka şekil verilmiş kirli sakallı adamlar, ülkedeki özgürlüklerin sınır muhafızları.
İranlılar bu "güvenlik" görevlilerini görünce zaten yolunu değiştiriyor ama bir yabancının bile bu karanlık tiplere danışmaya cesaret etmesi çok zor.
Ne var ki, tüm bu baskı atmosferine karşın, içi içine sığmayan bir halk var. Kiminle konuşsanız, ülkesinde yaşayamadığı hayallerinden bahsediyor... Sohbet ettiğim, gençlerin neredeyse tamamı geleceğini Türkiye'de yaşamakta görüyor. *** İran'daki yaşamla ilgili bu satırları, ABD propagandasının ya da İslamifobi argümanlarının farkında olan bir gazeteci olarak yazıyorum.
Çünkü politik rekabet ve onun sonucu ortaya çıkan manipülasyon, yaşanan ve hissedilen sorunları gerekçelendirmeye yetmiyor.
Evet, İran'daki zirveyle ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yaptığımız röportajı bugün Sabah'ta okuyacaksınız. Ama bitirirken bir ayrıntıya değinmeden geçemeyeceğim...
Çünkü üçlü zirve sürerken kameraların canlı yayın için kayıtta olduğunu Türk ve Rus taraflarına söylemeyen İran yönetimi takiyeyi resmi bir devlet politikası olarak uyguladığını da açık etmiş oldu.
Bereket, her takiye gibi bu da yapanın elinde patladı. Herkes, Erdoğan'ın zirvedeki performansından Türkiye'nin samimi tavrını gördü.
Tüm çağdaş dünya, Türkiye'nin bu coğrafyada insanlığın ortak birikimi olan değerlerin tek temsilcisi olduğunu anladı. Ankara'nın Batı'da ve doğuda kurduğu diplomatik ilişkilerin "niteliğini" kavradı.
Fetullah'ın Humeyni gibi gelip kurmak istediği takiye cumhuriyetine engel olmuş bir halkın gazetecisi olarak İranlı kardeşlerime sabır dilerim.
Bu arada, aramızda, bir dönem FETÖ'cülerin İran'a karşı düşmanlıklarının da "takiye" olduğunu anlamayan kaldı mı?