Dün Oğuz Haksever, Murat Çiçek ve Hakan Güldağ ile Gaziantep'teydik. Bu şehre ne zaman gelsem müthiş bir huzurun, güvenin, umudun ve pozitifliğin beni sarıp sarmaladığını hissederim. Nedeni üzerine düşününce, aklıma önce, pek çok medeniyetin ortak birikimi olan hoşgörü ikliminin asırlardır kentin üzerine ağır ağır sinmesi geliyor. Bölgede bu hissin benzerini yaşadığımız Mardin gibi kentlerin kaybolan huzurlarının ardından bakakaldığımız bu karmaşık günlerde, Akdeniz'in sınırları çizen zeytin kuşağının en karakteristik temsilcisi olan Antep üzerine hassasça titrenmesi gereken bir "numune" konumunda. Zira Antep'te kiminle konuşsak, 1 Mayıs'ta Gaziantep Emniyet Müdürlüğü önünde gerçekleşen terör saldırısının kentin imajına zarar vermesinden kaygılandığını söylüyor. Haklısınız, değil kalleşçe bir saldırı, atom bombası düşse, nüfusundan daha fazla mülteciye ev sahipliği yaparak hoşgörünün ve yardımseverliğin manifestosunu yazan Kilis gibi kentlerin bulunduğu bu coğrafyanın kadim imajı öyle kolay zedelenmez. Gelin görün ki misafirperverlikleriyle "kim ev sahibi kim misafir karıştırmamıza" neden olan Antepliler hassas insanlar. Ve kaygıları hepimiz için. İşte bu yüzden onbinlerce Suriyeli mülteciyle işlerini, ticaretlerini, evlerini, sokaklarını seve seve paylaşıp dünyada yüzümüzü ağartan Antep'le şimdilerde daha yakından ilgilenmemiz gerekiyor sanırım.