Sözcü gazetesinden bir haber... Üstelik koca koca
puntolarla:
"Evet, çıkarsa opera ve bale Diyanet İşleri'ne bağlanır!"
Anayasa değişikliği maddelerinde böyle bir görev devri mi var?
Hayır.
Zaten akli melekeleri yerinde birisi böyle bir şey önerebilir mi
ki?
O halde on binlerce satan ulusal bir gazete böylesine yalanları
düzenli olarak niçin yayıyor?
Bu gazetecilik mi?
O gazetenin yazı işlerinde "Yahu bu saçmalık manşet yapılır mı?"
diyecek tek bir gazeteci yok mu?
Ya da o gazetenin gerçekten bir yazı işleri var mı? Yoksa 28 Şubat
günlerinde olduğu gibi, üst katta "İslamcı" gazete çıkartan bir
gazeteci abi alt kata inince de Sözcü'yü mü hazırlıyor?
Gazetecinin sorumluluğu muhaliflik değil eleştirelliktir ama bir de
oradan soralım. Bu muhaliflik mi?
Peki dertleri ne? Onları bu kadar utanmaz kılan, uğrunda her türlü
yalanı söyleyebildikleri davaları ne?
Evet, hepimiz biliyoruz hikâyelerini.
Öylesine kibirliler ki, kölesi oldukları yalanların boyası dökülen
yerlerini kapatmak için daha fazla yalan söylüyorlar.
Kendileri de biliyorlar, operaların Diyanet'e falan
bağlanmayacağını.
Ama izah edilemeyen pozisyonlarını korumak için, ellerinde
söyleyebilecekleri mantıklı tek bir gerçek kalmadığı için yalanın
dozunu artırmak zorundalar.
Bir hipnoz tekniği bu.
Panellerde, televizyon ekranlarında kendilerini dinleyenlere
düzenli aralıklarla korku ve panik hissi vermek zorundalar.
Söyleyecekleri yalanın mantığı ve içeriği değil ritmi önemli.
Çünkü her toplumda oranları aşağı yukarı aynı olan, bunalıma,
mutsuzluğa, umutsuzluğa müptela edilmeye müsait kitlelerin onlardan
istediği de kendi istedikleri...
Seküler bir çilecilik tarikatı adeta.