"Geliyorum, önümden çekilin" diyen Kemal
Kılıçdaroğlu, "oyları yükselen, seçimi kazanacak bir
siyasiden beklenmedik" şekilde sinirli
ve telaşlı...
Sürekli sokağı işaret ediyor. "Kavga edeceğim" diyor.
Hiçbir provokasyon fırsatını kaçırmıyor,
kurumların kapısına dayanıyor... Dün de özel bir güvenlik
şirketinin önündeydi... Günden güne marjinalleşiyor.
Tabanı, destekçileri, dalkavuk yazarları, sanatçıları
bile "Bir çuval inciri berbat ediyorsun, hiçbir şey
yapma daha iyi" diye Kemal Bey'e ayar üstüne ayar veriyor.
İBB Başkanı İmamoğlu, Genel
Başkan'ının "Belediyelerinizle ilgilenin, işinize
bakın" uyarısına aldırmadan 2023 kampanyasının
startını Karadeniz seyahatiyle veriyor... Dönüşte ise
restinin bedelini çok ağır ödüyor. Arkasındaki medya ve
ünlü desteğini bir anda
sistematik olarak kaybediyor. Üstü çiziliyor...
CHP'nin organize olamaması, güven vermemesi, daha iktidarı almadan
derin fikir ayrılıklarının ortaya çıkması, "Yeter ki
Erdoğan gitsin" diyen takıntılı muhalif seçmene bile
"acaba" dedirtiyor.
Derken, eski tweetlerinden dolayı yargılanan CHP'nin İl
Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na verilen cezanın Yargıtay'da
onandığı açıklanıyor.
Partideki tüm iç tartışmaların üzerini örten, mağduriyet algısı
yaratan bu kararın CHP'ye can suyu verdiği çok açık.
Bu yüzden de muhalefetin, kararın
arkasında hükümete çalışan siyasi bir akıl olduğu
iddialarına inanamıyorum.
Kaldı ki bu hakaretle, devletin manevi şahsiyetini tahkirle, terör
örgütlerine destekle ilgili ceza yasaları kendimi bildiğim bileli
aynı. Aramızda benzer suçlamalarla ifadeye çağrılmayan,
yargılanmayan gazeteci, siyasetçi var mı?
Üstelik yalnızca bizde değil. Tüm devletlerin ceza
yasalarında aynı koruma refleksiyle konulmuş benzer
maddeler mevcut.
Arada sadece yorum farkı var. O yorum da
siyasetçilerin, kamuoyunun yani hepimizin
tepkileriyle oluşan atmosfere göre şekilleniyor.
Mesela bugün Canan Hanım'ın demokrasi mağduru olduğunu söyleyen
yoldaşları da benzer tweetler atan siyasi
hasımlarını savcılıklara şikâyet etmekle meşguller.