2003'de ABD'nin 1 Mart tezkeresinin reddiyle başlayan süreç,
Türkiye için enva-i çeşit belayı beraberinde getirdi.
PKK'nın yeniden hareketlenmesi, sokak hareketlerinin görülmesi ve
FETÖ operasyonlarının başlaması hep bu olayın yansımalarıydı.
Ancak bu dönem boyunca, arkasında güçlü halk desteği olan devamlı
bir iktidarın Türkiye'yi yönetmesi ABD'nin istediği "intikamı"
almasına engel oldu.
Tayyip Erdoğan diğerlerine benzemiyordu.
Eski liderler gibi okyanus ötesinden gelen operasyonlar sonrası
yumuşamadı.
Dahası hep vites yükseltti.
Yetmedi, IMF ile yıllardır sürdürülen tefeci ilişkisine son
verdi.
Uzlaşıp iktidarını korumak yerine, koltuğunu riske atıp bir takım
sıkıntıları göze alarak Türkiye'ye yeni bir yol çizdi.
Sonuçta da ABD eliyle itildiğimiz yerde adeta yeniden doğduk!
17-25 Aralık operasyonu, PKK'nın kimi Türk solu gruplarıyla
birleşerek uygulamaya çalıştığı topyekûn savaş stratejisi ve 15
Temmuz darbe girişimi derken artık yeni bir aşamaya geçildi...
Türkiye savunmadan çıkıp karşı atağa başladı!
İçeriye gömülen kafamızı kaldırıp dışarıya bakmaya başladık...
ABD'nin bölgemizde ve Orta Doğu'daki politikalarına, Türkiye'nin
çıkarlarını gözeten alternatifler geliştirdik...
Davutoğlu'nun 20 aylık başbakanlığı döneminde, ABD gazıyla
ilişkilerimizin teker teker bozulduğu komşularımızla
barıştık...
ABD'yle çıkar çatışması yaşayan Rusya ve İran ile bölgede daha çok
söz sahibi olmak için ittifaklar kurduk...
Psikolojik üstünlüğü ele geçirdik.
Dün Afrin'de başlayan harekât sözünü ettiğimiz karşı atağın
dönüm noktalarından.
Zira ABD söz konusu harekât öncesi açık tehditlerde ve uyarılarda
bulundu.
"Yapmayın" dedi.
Yakın tarihimizde eşi benzeri pek bulunmayan bir cüret bu Türkiye
için...
Kimileri ABD'nin bunu yine "affetmeyeceğini," bedel ödetmenin
peşine düşeceğini söylüyor...
Olabilir, alıştık...
Ancak ABD'nin "uy ya da öl" tehditlerine pabuç bırakmamızı
isteyenler ABD yalnızca Türkiye karşısında ve Orta Doğu'da değil,
tüm dünyada posta üstüne posta yediğini unutmalılar.