Elbette kimsenin keyfinin kâhyası değilim.
Ama dünkü enginarlı yazısıyla pazarımızı neşelendiren Engin
Ardıç'ı okuyunca artık konuşmaya karar verdim.
Zira enginar hakkında yıllardır içime
attığım, göğsümdeki bir yumru gibi beni rahatsız eden
gerçekler var!
Şöyle ki, 38 yaşıma geldim ama o tatsız tuzsuz bitkinin neden
yenilen bir şey olarak görüldüğünü hâlâ anlayamadım.
Lütfen annem gibi "ama çok faydalıymış" diye başlamayın.
Enginara benzeyen bir sürü kalın lifli ot, bitki var, yiyor
muyuz hepsini?
Onlarda da tonla vitamin şu bu var.
Örneğin camımın önünde duran şu kaktüs de enginar
gibi yenilmesine karar verilen bir bitki olsaydı
inanın daha faydalı olabilirdi.
Tat konusuna hiç girmeyelim isterseniz.
Şöyle düşünün, yerken enginar gibi "aman tadını almayalım" diye
uğraştığınız kaç "lezzet" var?
Hakkında, "Onu sür, üstüne de bunu koy da çocuklar ne
yediğini anlamasın" diye konuştuğumuz enginar dışında kaç
"muhteşem tat" sayabilirsiniz?
Hayır, her gittiğiniz balıkçıda garsonun enginarı istemeden
illa ki masaya dayamasından da mı hiç
şüphelenmediniz arkadaş?
Öyle ya, yok satacak kadar az bulunan bir mezeye niye kuver
muamelesi yapılsın ki?
Şimdi enginar sever dostlarımız bana bozulmuşlardır.
Başta da enginarlı da enginarsız da yapamayan Cemil
Barlas...
Ama Cemil'in 12 yaşındaki oğlu Cem eminim benim gibi
düşünüyordur.
Zira biliyorsunuz çocuklar, büyüklerin aksine enginar
yemez. Çünkü bizden daha iyi tat alırlar.
Şöyle ki; "Genç insanların dillerinde tat tomurcukları yaşlı bir
insana göre ortalama iki kat daha fazladır. Genç bir
insanda neredeyse 10.000 adet tat
tomurcuğu bulunmaktadır. Bu tat tomurcuklarının sayısı
yaşlandıkça azalmaktadır.