Milliyet gazetesinin efsaneleşmiş Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi'yi ölümünün 43. yılında yeniden andık.
Geçen yıllar içinde tetiği çekenler yarı yarıya bulundu ama tetiğin ardındakiler hâlâ karanlıktadır.
Abdi İpekçi, Milliyet'in yönetimini ele aldığı 1950'lerden itibaren halkı zayıf taraflarından yakalayan ve anlık heyecanlar veren bir gazete yerine, geleceğin nitelikli toplumunu yaratacak bir yayın gerçekleştirdi. Ona göre, gazete siyasetin emrinde bir oyuncak ya da egemenlerin sözcüsü değil, okura haber, bilgi, yorum, kültür taşıyan bir organ olmalıydı. Gazetecilik görüntüsü altında ona buna tuzak kuran, komplo kuran bir organ hiç olmamalıydı.
Her oyun kuralına göre oynanmalıydı.
Kısa süre önce kaybettiğimiz Mete Akyol dostumuz bir toplantıda yıllarca birlikte çalıştığı Abdi Bey hakkında şu ilginç anekdotları dile getirmişti:
“Her hekimin, mesleğinin A harfi olarak öğrendiği ‘Primium non nocere’ kuralını Abdi İpekçi, gazetecilik mesleğinin de temeline yerleştirmiştir. Türkçesi ‘Önce, zarar verme’ olan bu öğretisi sonucu Abdi İpekçi’den ilk öğrendiğim, ‘kimsenin üzerine toz kondurmamak’ olmuştur. Aynı abecenin B harfi olan ‘Medice, cura te ipsum’ yani ‘Hekim, önce kendini iyileştir’ kuralını da Abdi İpekçi, önce gazeteciliğin temeline, sonra gazetecinin beynine yerleştirmiştir. İkinci olarak da ondan, gazeteciliğin bu kuralını öğrendim: Kendi üzerine toz kondurmayacaksın.”
KADIKÖY
Kadıköy çarşısından geçiyorum.
Bir büyük kalabalık. Etrafa soruyorum:
- Hayrola ne oldu, bir olay mı var?
- Yoo, diyor sorduklarım.
Evet, olay falan yok. Bu çarşının normal kalabalığı. Hafta içi mesai saati olmasına rağmen çarşı içi tıklım tıklım.
Daha yukarıdaki Bahariye Caddesi her şeye rağmen zarafetini koruyordu. Artık Bahariye de yürünmez oldu. İşgalci kafeler kaldırımları kapladı. Kaldırımlar skuter (bingit) mezarlığı oldu. Yola ineyim derseniz oraları da pizza ve kebap motorlarının yarış alanı. İnsanlar rahatça üç adım atamıyor.
Acıklı durum ne Belediye’nin ne Trafik Müdürlüğü’nün umurunda.