Ara sıra anılarını yaz diyor kimi dostlar... Kırmayalım...
12 Mart 1971 darbesini izleyen günler... Ankara televizyonundaki işimize son verilmiş... İşsiz geziniyoruz. Askeri yönetim hakkında ağır işkence iddiaları var. Le Monde gazetesi bu iddialarda başı çekiyor. Askerler ise işkence yok iddiasında. Sonunda Le Monde yazarı Paul Balta Türkiye’ye davet ediliyor. İşkence olmadığına ikna edilecek. O sırada kimi arkadaşlar:
“İşkenceden geçmiş bir gencin Hacettepe’de yattığını”, söylüyor...
Karar veriliyor. Gidip gencin filmini çekeceğiz. Ve bir biçimde Paul Balta’ya ileteceğiz. Kamera ve film bulmaya çalışıyoruz. O arada tabii muhbirler de çalışıyor. Birkaç gün sonra polis tarafından gözaltına alınıyor, askeri savcının karşısına çıkarılıyoruz... Askeri savcı bizim film teşebbüsünü epey ayrıntılı biçimde öğrenmiş! Kısa bir sorgudan sonra Yıldırım Merkez diye adlandırılan askeri hapishaneye gönderiyor.
Yaklaşık 40 kişilik bir koğuşta hapis günleri başlıyor. İçerde yemekler tatsız ama hayat tatlı. Koğuş adeta bir aydınlar kahvehanesi. Herkes kafa dengi. Akşama kadar briç ve satranç oynuyoruz. Dışarıdan yemek de gelebiliyor. Akşamları ziyaretçiler demir kapının önüne geliyor uzaktan konuşuyor, gülüşüyoruz. Ancak hapisliğimiz kısa sürüyor. Çünkü ifademiz devleti sıkıntıya sokuyor. Sorguda diyoruz ki:
- Efendim beni işkence gören bir mahkûmun filmini çekmekle suçluyorsunuz. İyi güzel. Ancak yöneticiler Türkiye’de işkence olmadığını söylüyor. Benim mahkûm olmam Türkiye’de işkence olduğunu ispatlamaz mı?
Sorgucunun yüzünde küfür gibi bir gülümseme beliriyor. Akşama doğru salıveriyorlar. Dostlarla vedalaşıyoruz. Nerdee o eski hapishaneler...Diyoruz...