Bir dostumuz anlatıyor: “Torunum üç buçuk yaşında. Annesi babasıyla New York’ta yaşıyor. Geçenlerde Türkiye’ye geldiklerinde birkaç gün bizde kaldılar. Onu ilk gün parka götürdük. Toz toprak içinde kırık dökük bir park. İkinci gün tekrar çıkıp gezelim dedik. Çocuk istemedi. Dört gün bizde kaldılar. Çocuk evden dışarı adımını atmadı. Zorladık, yine çıkartamadık. Bize garip gelmişti. Ama babası durumu izah etti. Dedi ki:- New York’ta çocuklar için pek çok etkinlik var. Yakınımızda sincaptan tavşana, ördekten papağana kadar küçük hayvanların yaşadığı bir park var. Orayı çok seviyor. Birkaç durak ötede bir büyük hayvanat bahçesi yer alıyor. Uzak olmayan bir noktada lunapark var. Müzelerde, alışveriş mağazalarında çocuklar için ayrılmış bölümler mevcut. Gökdelenlerde çocuklar için oyun salonu bulunuyor. Her mahallede kütüphane var. Kütüphanelerin bir katı yalnızca çocuklara ayrılmış durumda. Hafta sonu çocuk tiyatrosuna gidiyoruz. İstanbul’da bunların hiçbiri yok. Çocuk doğal olarak evden çıkmak istemiyor. Evde kedilerle oynamayı tercih ediyor.”***Biz çocukları sözde çok seviyoruz. Ancak etrafımıza hiç çocuk gözüyle bakmıyoruz. Şehir planlamasında çocuk yok; onları eğitecek...