Soykırım soytarılığı konusunda üç kitap yazan Uluç Gürkan pek
sık ağıza alınan “nefret suçu”nun ne olduğunu anlatıyor:
“Soykırım suçunun hukuki çerçevesini belirleyen 1948 BM Soykırım
Sözleşmesi’nin 4. maddesinde bu suçun tüzel kişilerce değil, gerçek
kişilerce işlenebileceği vurgulanmaktadır. Bu nedenle, İkinci Dünya
Savaşı’nda gerçekleştirilen Yahudi Soykırımı için Almanya ya da
Alman halkı hiçbir zeminde suçlanmamaktadır. Soykırım sorumluluğu,
kişi olarak Hitler ve diğer Nazi liderlerine, yönetim erki olarak
da Nazilere yüklenmektedir.
Ötesinde, güncel Ruanda, Sudan ve Bosna-Hersek’te ‘soykırım’ olarak
tanımlanabilecek olaylarda da suçlamalar gerçek kişilere
yöneltilmekte, cezai sorumluluk bu kişilere yüklenmektedir.
‘Ermeni soykırımı’ iddialarında ise hukuk dışı bir çifte standarda
başvurulmaktadır. Suçlamalar gerçek kişilere değil, ülkesi ve
ulusuyla Türkiye’ye yöneltilmektedir. Doğrudan Türk ulusu, Türkiye
halkı suçlanmaktadır.
Ülkesi ve ulusuyla Türkiye’nin hedef alınması ‘nefret söylemi -
hate speech’ suçu özelliğindedir. ‘Belli bir gruba karşı düşmanlık
duygularını tetikleyen önyargılı ve ayrımcı bir dil kullanılması’
biçiminde tanımlayabileceğimiz nefret söylemi, en az ‘soykırım’
suçu kadar yaralayıcı ve düşmanlığı tetikleyici bir üsluptur.”
Ata’dan çocuklara
Atatürk 23 Nisan bayramında çocuklara sesleniyor:
“Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü,
yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa
götürecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu
düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.”
Çocuklarımız nasıl yetiştirilmeli? İşte Atatürk’ün düşünceleri:
“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğretimin
sınırları ne olursa olsun, en evvel ve en esaslı olarak Türkiye’nin
istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan
unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”