Cizre ve Silopi’deki öğretmenlerin geri çağrılmalarında
gösterilen “Hizmet içi eğitim” gerekçesine kimse inanmamış, gerçek
sebebin terör olduğunu herkes ilk anda anlamıştı. Nitekim
gerekçenin yalan olduğunu 48 saat bile geçmeden Başbakan Ahmet
Davutoğlu şu sözleriyle resmen itiraf etti.
“Huzur ortamı sağlanınca daha yoğunlaştırılmış bir eğitimle o güzel
çocuklarımızın geleceğine sahip çıkacağız.”
Devr -i iktidarlarında huzur ortamı diye bir şey bırakmayan... Az
çok mevcut huzuru bile ortadan kaldıranların “huzur ortamını” ne
zaman sağlayabileceklerini bir tarafa bırakıp öteki sorulara
geçelim.
Cizreli ve Silopili çocukların, okulları açıkken gündüzleri nerede
oldukları belliydi ve iyi - kötü can güvenlikleri vardı. Peki,
okulları kapatıldıktan sonra o çocuklar nerelerde olacaklar?
Çok büyük ihtimalle sokaklarda, çatışmaların tam ortasında... Çünkü
çocukları günlerce evde tutamazsınız, bir süre sonra sokağa
fırlayacaklardır.
Gelelim büyüklere...
Öğretmenlere yalan bir mesajla evlerinize dönün çağrısı
yapıyorsunuz...
Öteki memurlar kalıyor... Vatandaş ne oluyor? Kaçan kaçıyor,
kaçacak yeri olmayan ya da PKK’ya destek vermek isteyenler kalıyor.
Eğer siviller için tehlike varsa onlar neden kalıyor? Yoksa
öğretmenler neden gidiyor?
İktidar en basit sorunları bile yönetmekte zorlanıyor...
Gör bre Görmez...
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez diyor ki:
- Fransız ihtilâliyle birlikte insanlık başka bir arayış içine
girdi. Dinlerin dışında daha seküler (laik) bir dünya kurmayı
tasarladı. Fakat sekülerizm dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride
bırakarak dünyayı topyekûn bir savaşın içine soktu...
Türkiye laiklik adına mı yoksa mezhep adına mı Ortadoğu’ya
bulaştı... İktidarda laik mi yoksa laiklik karşıtı olduğu Anayasa
Mahkemesi’nce 1’e karşı 10 oyla tescil edilmiş bir parti mi var?
Ortadoğu’daki kaosun temelindeki sorunlardan biri de Sünni - Şii
çekişmesi değil mi?
Sayın Görmez ille de soyadını doğrulamak zorunda mı?