CHP Pazar günü Taksim’de görkemli bir miting yaptı. Sloganı: “Ne
darbe, ne dikta; yaşasın özgürlükçü demokrasi” idi...
Bu slogan “Özgürlükçü olmayan demokrasi olur mu?” sorusuna yol açtı
ve biraz tebessüm yarattı ama kastedilen herhalde Türkiye’deki
sistem idi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 10 maddelik manifestosu da iyiydi. Örneğin
dedi ki:
- 15 Temmuz darbe girişimi parlamenter demokrasimize karşı
yapılmıştır.
- Darbe girişimi, demokrasimizin teminatı olan demokratik, laik ve
sosyal hukuk devleti ilkesinin ne kadar yaşamsal olduğunu bir kez
daha kanıtlanmıştır.
- Girişim, devlet yönetiminin liyakata dayanması gerektiğini ortaya
koymuştur. Devleti ele geçirme anlayışını tarihe gömmeliyiz.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde artık iki yol uzanıyor...
Ya bir makas değiştirecek... Laiklerle kavgayı bırakacak...
Demokratik laik parlamenter demokrasiye saygılı bir yol
tutacak.
Ya da kendi mutlak egemenliğine dayalı bir sistemi zorlamaya devam
edecek.
Dış dünyada Erdoğan’a yönelik: “Darbeyi fırsat sayıp muhaliflerini
temizleyecek” düşüncesi ağır basıyor. Örneğin Frankfurter
Allgemeine gazetesi şöyle diyor::
“Olağanüstü hal Fransa ve Belçika’da terör ile mücadele amacıyla
ilan edilmişti. Türkiye’de ise Erdoğan’ın amaçlarına hizmet
ediyor.”
Tayyip Erdoğan, kendine yeni bir yön çizmek zorunda. Dünkü Beştepe
buluşması umarız bu yolda iyi bir başlangıç olur.
Önlem ve ünlem!
İktidar yetkilileri 15 Temmuz benzeri darbe girişiminin bir daha
yaşanmaması için almayı düşündükleri önlemleri sıralıyorlar;
Jandarma’nın tamamını İçişleri Bakanlığına bağlayacağız... Askeri
liseler ve harp okullarını kapatılabiliriz... Askeri birlikler
şehir dışlarına çıkartılacak.
İyi de bunlar önlem mi? Bunları yaparak darbeleri tarihe gömmek
mümkün mü?