Önceden semtteki metruk bir binada yaşayan 18 madde bağımlısı
genç, ramazanda iftar verilirken gidip geldikleri Ihlamur’daki
İSPARK’ın üst katına yerleşti.
Çünkü yaşadıkları metruk bina yıkıldı.
İSPARK’ta her gün bir kova su kaynatıp içine dünyanın en ucuz
kimyasallarını katıp nargile yapıyorlar.
Gözümüzün önünde kendilerini zehirliyorlar.
Sonra da otoparktan çıkıp mahalleye dağılıyor ve hem kendileri hem
de biz mahalleli için tehlike arz ediyorlar.
Sokaktaki kafelere girip masaları dolaşıyor, insanlara dokunarak,
bazen ayaktaki birini karnına doğru dürterek “Para vereceksin,
sigara vereceksin” diyorlar.
Esnaf çaresiz, ne yapacağını bilmiyor, korku içinde. “Terslesem
akşam gelir dükkanımı yakarlar” düşüncesiyle ağzını bile açamıyor,
ne istiyorlarsa veriyor.
Kaldıkları İSPARK’ta cumartesi günleri halk pazarı kuruluyor. Pazar
kurulurken battaniyelerini arkaya, duvarın dibine çekiyorlar.
Pazarcı da bir şey diyemiyor, mecbur onların eşyalarının önüne
tezgahını kuruyor.
Bu öyle sağlıksız bir bina ki, kapısında iki İSPARK görevlisi
olmasına rağmen, onlar da bir şey yapamıyor. Çünkü otoparkın
yanları, etrafı açık, her yerinden içeri girilebiliyor.
Olaylar da bitmiyor.
Geçen yıl otoparkın az ilerisindeki hastanenin valesini
bıçakladılar.
Başka birine apartmanın girişinde bıçak çektiler. Daha bu hafta
otoparkta bir kadını taciz ettiler. Kadın polis çağırdı. Polis
gelip bir genci aldı, bir saat sonra bıraktı.
Köpekleri bir çocuğu ısırdığında İSPARK’ın temizlik görevlisi
tutanak tutulmasını önerince “Bizi polise şikayet edersen bıçağı
görürsün” diye onu tehdit ettiler.
Belediye “Bu mesele benimle ilgili değil, bu bir güvenlik sorunu”
diyor. Polis deseniz, çağırınca geliyor, biraz durup gidiyor.
50 kere 155 aranmıştır şu iki yılda...
Buna rağmen hiçbir tedbir alınmadı, çözüm bulunmadı. Ve işin rengi
de değişmeye başladı.
İnsanlar gerçekten korkuyor.
Esnaf da mahalleli de artık “İmdat” diyor.
Kimse “Toplayın bu gençleri, cezaevine tıkın” demiyor elbette.
Neticede onların hali de bir sistem sorunu. Onları yaratan da bu
düzen.
Tam da o nedenle bu iş devletin sorumluluğu. Görmezden gelmekle yok
olmuyor bu sorun. Mahallemizde güvende değiliz.
Hani 2010’da Koordinasyon Projesi adlı çalışma başlatılmıştı? Hani
sokaklardaki madde bağımlısı çocuklar ve gençler tedavi edilecekti?
Hani topluma geri kazandırılacaklardı?
Sahi ne oldu?
Mafyanın kol gezdiği Türkbükü
Geçen hafta Bodrum Türkbükü’nde bir silahlı saldırı oldu, 21
yaşında gencecik bir komi öldü.
Türkbükü 1990’larda kendi halinde bir köydü. Sonra birkaç lüks
lokanta açıldı. Zamanla insanlar burayı keşfettikçe çekim merkezi
olmaya başladı. Sistemsizlik, denetimsizlik, gürültü kirliliği aldı
başını gitti.
İnsanlar evlerinde uyku uyuyamaz oldu.
2000’lerde buradaki BÜK-DER (Göltürkbükü Çevre Koruma Kültür Sanat
ve Turizm Derneği) Türkbükü’nün çevresini gözeterek kalkınabilmesi
için çeşitli projeler geliştirse de, en basitinden koydaki balık
çiftliklerinin kaldırılmasını sağlamış olsa da, o dönem derneğin
yönetiminde olanlar bir süre sonra dernekten uzaklaştırıldı.
Son yıllarda Türkbükü iyiden iyiye rantın ve mafyanın kol gezdiği
bir yer haline dönüştü.
Kısa sürede rant elde etmek isteyen mekan sahipleri de köyün sonunu
hızla hazırladı.
Türkbükü iyiden iyiye zıvanadan çıktı.
Ve iş öyle bir noktaya geldi ki, birileri 400 kişilik plajın
ortasında insanları kurşun yağmuruna tutuyor, olan yine komiye,
garsona, masum insanlara oluyor.