ADLİYE koridorlarında 4 yaşında bir çocuk çığlık çığlığa!
Annesine doğru koşuyor; ona bir koalanın ağacı pençeleriyle
kavraması gibi sımsıkı sarılıyor. Bağırıyor, hüngür hüngür ağlıyor:
“Yalvarıyorum baba! Beni annemden ayırma!”
Sonra kendini yere atıyor, oyuncak golf sopasını kapıyor; sopayla
babasına ve pedagoga var gücüyle vurarak “Beni annemden
ayıramayacaksınız! O benim annem! Köpekler, defolun buradan!” diye
bağırıyor.
Aylin şimdi 8 yaşında. Annesi onu en son 7 ay evvel gördü. Eski eşi
göstermiyor. Gerçi önceden gördüğü her sefer de yüreği tuzla buz
oluyordu. Her görüşünde Aylin biraz daha mutsuzdu, darmadağındı.
Tırnakları hep uzundu, simsiyahtı, dört kez üst üste bitlenmişti;
bir keresinde üzüntüden ve stresten tek kaşı dökülmüştü.
Babasıyla gittiği tatil dönüşünde annesi “Nasıl geçti tatil?” diye
sorduğunda Aylin’in cevabı “Çok iyi geçti. Ben her gün seni
özledim. Babam da her gün seni öldürmeyi planladı” olmuştu.
Hürriyet
Aylin ayda bir görüştüğü annesine bir keresinde “Bana el feneri al”
diye tutturmuştu. Nedenini sorduğunda “Kapı çalınca babam beni
çekmeceye sakladı.
Çok karanlıktı” demişti.
Babasının bu küçük kıza bakamadığı ve yapmaması gereken her şeyi
yaptığı gün gibi ortadaydı.
Bir sefer annesi mahkeme izniyle ona doğum günü partisi yapmıştı.
İzin 3 saatti; Aylin annesi ve küçük kız kardeşi Selin’le harika
vakit geçirmiş ama ayrılma vakti gelip çattığında kıyamet kopmuştu.
Aylin yine “Baba beni annemden ayırma” diye çığlıklar atıyordu.
Anne ağlıyordu, Selin ağlıyordu, oyun parkının sahibi manzara
karşısında gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Pedagog, polis, avukatlar
hem bu sahneyi hem de adliyede Aylin’in geçirdiği krizi görmüştü.
Ama pedagog ve psikolog bunların hiçbirinden mahkemeye verdiği
raporda bahsetmemiş, sadece hâkime “Annesine sarıldı” demekle
yetinmişti. Küçücük bir çocuğun kaderi, işini layıkıyla yapmayan bu
insanların elindeydi!