TÜRKİYE'de yılda kişi başı yapılan yardım ve bağışların toplamı 228
TL.
Ve insanların yüzde 88’i birilerine doğrudan yardım etmeyi tercih
ediyor.
228 TL’nin 53.2 TL’si dilencilere, 84 TL’si fitre ve zekâta, 41
TL’si akrabalara, 16 TL’si kuruluşlara, 12 TL’si komşulara
gidiyor.
TÜSEV’in Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik
Araştırması’na katılanların büyük kısmı sivil toplum kuruluşları
(STK) aracılığıyla yardım yapmadıklarını çünkü STK’lara
güvenmediklerini söylüyor.
Sivil topluma bağış yapmak yerine dilenciye, konuya komşuya,
akrabaya, hemşeriye yardım ediliyor. Böyle olunca da, bağışların
sosyal değişime katkısı olmuyor.
Aslında, insanlar sivil toplumun asıl işlevini bile bilmiyor.
STK’ların en fazla faaliyet gösterdiği alanlar sorulduğunda en çok
verilen cevap ‘gıda yardımı’.
“Halbuki gerçekte biliyoruz ki STK’ların o kadar fazla gıda yardımı
yaptığı yok” diyor TÜSEV Genel Sekreteri Tevfik Başak Ersen.
Bu algının nedeni devlet. Sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla
devletin yaptığı gıda yardımı yüzünden insanlar sivil toplumun
amacının gıda yardımı yapmak olduğunu zannediyorlar.
*
İnsanlara en son bağış yaptıkları kurum veya kuruluş sorulmuş;
cevaplar arasında ilk sıralarda Kızılay ve Türk Hava Kurumu var.
Okul aile birliğini, hemşeri dayanışma derneğini, spor kulübünü vs
de saymışlar. Gelin görün ki, hak temelli veya kültür sanat, bilim
gibi alanlarda çalışan kuruluşların adı bile geçmiyor. Kimse
bunlara bağış yapmamış.
“Kızılay’ın üstte olmasında devletin sivil toplumculuğa
öykünmesinin de etkisi var” diyor Ersen. Kızılay’ın son yıllardaki
kampanyaları mesela... Ya da İHH.
Pek çok kampanya devlet büyüklerinin adres gösterdiği belli
kuruluşlar üzerinden yapılıyor. Ersen’e göre bu kötü bir şey çünkü
“Ortadaki pasta küçük ve o pastanın dilimlerine bir de devlet talip
olarak sivil toplumun doğal akışında gelişmesini engelliyor. Birçok
başka kuruluş bağışlardan faydalanamıyor ve bağışlar yine devletin
adres gösterdiği kurumlarda toplanıyor.”
Diğer yandan, mesela “Cumhurbaşkanı sivil toplum temsilcileriyle
bir araya geldi” deniyor; bir bakıyorsunuz TOBB Başkanı ve yanında
bir sürü iş insanı...
Yani sivil toplum algısının doğru algılanmaması için her türlü şey
yapılıyor Türkiye’de. Bir sivil toplum kuruluşundan ziyade belli
bir meslek grubunun çıkarı doğrultusunda çalışan TOBB’un ülkenin en
büyük sivil toplum kuruluşu olarak lanse edildiği bir ortamda
yurttaşa “STK’ları say” dediğinizde aklına Af Örgütü gelmiyor; en
iyi ihtimalle TOBB veya Kızılay geliyor. “Türkiye’de sivil toplumun
en büyük rakibi devlet” diyor Ersen.
*
Araştırmanın bana göre en hazin bölümü “Bağış yapacak olsanız
öncelikle hangi alanlarda faaliyet gösteren kurumlara yapardınız?”
sorusuna verilen yanıtlar. Kadın hakları, insan hakları, bilim,
çevre, kültür sanat alanında çalışan STK’lara bağış yapacağını
söyleyenlerin oranı yüzde 3’lerin, 2’lerin altında.
STK’ların görevi sorulduğunda çoğunluk yoksulluğu azaltmak,
işsizliğe çözüm bulmak gibi şeyleri sayıyor. Oysa yoksulluğa son
vermek sivil toplumun değil, devletin görevi. Devletin işlemediği
alanları sivil toplumun doldurması bekleniyor ama herkes yoksulluk
ve işsizlikle uğraşırsa insan haklarıyla, kültür sanatla kim
uğraşacak? “Bu mantıkla, Cumhuriyet’in kuruluşunda yokluk var diye
konservatuvar da kurulmazdı” diyor Ersen.