KORUNMAYA muhtaç çocukların kaldığı yetiştirme yurtları ve yuvalar personel eliyle bakımın verildiği, çocukların birebir ilgi ve sevgiden yoksun olduğu yerler.
Buralarda kalan çocuklara dair yurt binalarının dışında da
ayrımcı etiketlemeler, dışlamalar gırla.
Bu yurtlar ve yuvalardaki çocuklarda antidepresan kullanım oranı
çok yüksek, yüzde 40-50’lerde olduğu tahmin ediliyor.
Bu çocuklarda akranlarına oranla 5-6 kat daha fazla davranış
bozukluğu görülüyor.
Çünkü yurtlarda çocuklar güvenli bir anne-baba ilişkisinden
mahrumlar ve Türkiye’de bu kurumlarda ortalamada 9 çocuğa bir
bakımveren düşüyor.
Normalde bir çocuk için bağlanma doğal süreç iken, yurtlarda
bakımverenler ve gönüllüler çok sık değiştiği için çocuklarda
bağlanma bozuklukları ortaya çıkıyor. “Ben kimin aklındayım?”
sorusunun karşılığında hep bir boşluk oluyor, çocuklar bu boşluk
hissiyle yaşıyorlar.
Kendilerine saygıları olmuyor, intihar teşebbüsü çok fazla.
Yaşa ve cinsiyete göre tasnif edildiklerinden kardeşler
ayrılıyor.
Yurtlardaki küçük çocuklarda konuşma geriliklerine, psikolojik
sorunlara da sık rastlanıyor.
'Hospitalizm’ denen bir kurum bakımı hastalığı var.
Sevgisizlikten, anne yoksunluğundan çocuklar bu hastalığa kapılıp
ölebiliyor.
*
Her çocuğun aile yanında büyümesine ilişkin bir hareket dünya
çapında giderek zemin kazanıyor.
Çünkü kapalı kurumlar dediğimiz yuva, yurt modelleri doğaları
gereği şiddet üreten mekanizmalar.
AB misal, yuva ve yurt yerine, koruyucu aile, evlat edinme gibi
modellerle çocukların aile yanında, toplum içinde desteklenmesini,
devlet fonlarının, sosyal yardımların bu modelleri destekler
mahiyette kullanılmasını istiyor.
Türkiye’de de koruyucu aile modeli ivme kazandı. 2012’de 1225 çocuk
koruyucu ailede iken şu anda bu sayı 4800 civarında.