IPSOS’un Türkiye’yi Anlama Kılavuzu’na göre, Türkiye’de insanlar
sanatsal ve kültürel gelişimlerine zaman ayırmıyor; televizyon tek
bilgilenme ve eğlence kaynağı.
Toplumun 3’te biri hiç radyo dinlemiyor, gazete okumuyor; yarısı
kitap okumuyor, sinemaya gitmiyor; yüzde 96’sı opera veya baleye,
yüzde 80’i tiyatroya, yüzde 75’i konsere gitmiyor.
Kültür ve sanatın bu kadar dışında kalan bir toplumla, dijital
devrimin ardından inovasyonu merkeze koyan günümüz dünyasında nasıl
oyuncu
olunur?
Ya da olunur mu?
İnovasyon için yaratıcılık, yaratıcılık için yaratıcı beyinler
gerekir.
Bugün artık çalışma hayatında farklı bakış açılarına sahip ve esnek
düşünebilenler önde.
Bu, geleceğin mesleklerinin de olmazsa olmazı.
Tam da bu yüzden, OECD ülkelerinin hemen hepsi müfredatlarına rutin
derslerin yanı sıra yaratıcılık, inovasyon ve diğer temel
21’inci
yüzyıl becerilerini katıyorlar.
“Kültürel hayata eşit katılım” sadece bir grubun değil, herkesin
meselesi olmalı.
Sadece parası olanın değil, tüm gençlerin kültür sanata erişimi
şart.
Gençler bir tiyatro oyunu veya dans gösterisi izleyebilmeli,
konserlere, müzelere gidebilmeli ki önyargılarını kırıp kritik
becerilerini geliştirebilsinler.
Yaratıcı konular gelişimi ve başarıyı olumlu yönde etkiler.
Görsel sanatlar yazma becerileri ve okuduğunu anlamaya destek
olur.
Müzik, akıl yürütme ve matematiği anlamakta yardımcıdır.
Dikkat ederseniz, PISA’da tam döküldüğümüz alanlar.