ÇEVRE ile şehirciliği aynı bakanlık çatısı altında birleştirip yeşili inşaata kurban eden onlar.
Taksim'e kışla dikemeyince meydanı beton çölüne döndüren
onlar.
'Dünyanın en büyüğü' böbürlenmeleriyle şehrin orta yerine estetik
yoksunu adalet sarayı konduran onlar.
İstanbul siluetinde minareler arasına ucube bir köprünün
direklerinin yerleşmesinin müsebbibi onlar.
İstanbul'un kalan son ormanlarını katledecek ve şehrin oksijen
deposunu sıfırlayacak yatırımlara imza atan onlar.
Trafiği çözme vaadiyle –ve zaman aksini ispatlayacak- Kuzey
Ormanları'nın ortasında kilometrelerce genişlik ve uzunlukta bir
yarık açan onlar.
Beyaz çimento ve PVC'nin yaşı yüzyıllarla ölçülen binaların
restorasyonlarının vazgeçilmezi haline gelmesi onların dönemine
rast geliyor.
Süs çiçeklerinden insanın bakmaktan utandığı motifler 'yaratıp'
refüjleri donatan onlar.
Güzelim Haydarpaşa'yı otel yapma hevesiyle kent sakinlerinin
hayatından söküp alan onlar.
Korunması gereken alanlarda yetkileri merkezde toplayan, yargısal
denetimi devre dışı bırakmaya çalışan onlar.
Dereleri, ormanları, dağları sermayenin hizmetine sokan onlar.
Kentsel dönüşüm adı altında düşük gelirli insan gr