İHTİYACIN çok üstünde tüketim ve parçası olduğumuz düzenin bunun üzerine kurulu olması benim ne ahlaken ne de vicdanen savunabildiğim veya kaldırabildiğim bir şey değil.
Bu yüzden, bu düzene hizmet eden reklamlara da sempatiyle
bakamıyorum.
Kanal değiştiriyorum, 'Reklamı Kapat'a tıklıyorum, sayfayı
çeviriyorum. Ama kantarın topuzu kaçınca da bir çift laf etmek şart
oluyor.
Aynen hafta başında ünlü bir çay markasının 'Kadınlar Ne İster'
temalı reklam filmi internet üzerinden yayınlandığında olduğu
gibi.
Kadınları ayakkabı, çanta ve 34 beden peşinde koşan, yaşını
gizleyen, arsızca gördüğü her şeyi isteyen sığ yaratıklar olarak
yansıtan reklama markanın nasıl onay verdiği, nasıl bir akıl
tutulması yaşandığı meselesi bir yana...
Beni en çok reklamın beyni olan ajans hayrete düşürdü. Metin
yazarları arasında kadınların yer almadığını düşünmek istedim.
Umarım öyledir.
Ucuz, kolay ve cinsiyetçi 'mizah' yoluyla kadınlara hakaret eden
reklama tepkiler tavan yapınca marka, hassasiyeti anladığını
söyleyip reklamı geri çekti. Bu olay sanırım herkese bir ders oldu.
Umarım yani.
Bir yandan da bu, reklamlardaki cinsiyetçiliği konuşmak için bir
fırsat.
*
Reklamlara kafayı takıyoruz ve takmalıyız da. Çünkü reklamlar izleyiciyi tüketime yönlendirmenin çok ötesinde, toplumsal değerleri ciddi boyutta etkileyen medya ürünleri.