Geçtiğimiz hafta, İtalya Parma’da Barilla’nın tarladan üretim
bandına süreçlerini bizzat gördükten sonra, markanın şekil olarak
değil, samimi olarak çıktığı sürdürülebilirlik yolculuğunu diğer
şirketlere de örnek olması açısından anlatmak istiyorum.
Bir kere, epey tartışılan palmiye yağını tüm ürün portföyünden
çıkardı. 2010’dan beri 360’ın üzerinde ürünü besin değeri
profillerini geliştirmek için yeniden formüle etti. Unlu
mamullerindeki doymuş yağı belirgin biçimde azalttı, 4.350 ton
doymuş yağı ürünlerinden çıkardı.
Bunları yapmak zorundaydı.
Zira giderek artan sağlık sorunlarının beslenme kaynaklı olduğu
aşikar ve bir gıda şirketi yarını olsun istiyorsa, sadece satışını
değil, sattıklarının tüketici için sağlıklı olduğunu da
garantilemek zorunda.
Eylül 2015’te Birleşmiş Milletler, “2030 Sürdürülebilir Kalkınma
Gündemi”ni hazırlayıp imzaladı. Bu gündem, her türlü yoksulluğu
ortadan kaldırmayı, eşitsizlikle küresel düzeyde savaşmayı ve iklim
değişikliğiyle küresel mücadeleyi amaçlıyor.
İnsanlığın önündeki güçlüklerin pek çoğu, her zaman sürdürülebilir
olmayan üretim, dağıtım ve tüketim sistemleriyle tarif edilen
mevcut gıda modelleriyle yakından ilişkili.
Barilla Gıda ve Beslenme Vakfı (BCFN) gıdayla ilişkili finansal,
bilimsel, sosyal ve çevresel faktörleri analiz eden bir düşünce
kuruluşu.
Besin piramidini biliyorsunuz. Hani şu besin gruplarının ideal
tüketim miktarlarıyla ilişkili fikir veren şema.
BCFN, 2009’da bu piramidin bir ikincisini geliştirdi. Eski piramit,
bizim sağlıklı beslenmemiz yolunda bir araç iken, bu ikinci piramit
gıda seçimlerimizin çevreye etkisini gösteriyor. Zira besinin
üretimi ve tüketimi sadece insanın sağlığını değil, çevreyi de
etkiliyor.
Çevresel piramitte besinler, su kullanımı, karbon emisyonları ve
doğal kaynakların tüketimiyle tanımlanan ekolojik ayak izine göre
sınıflandırılıyor. Bu piramitten de görülüyor ki, az tüketilmesi
önerilen besinler çevreyi de olumsuz etkiliyor.
Örneğin beslenme piramidinde az tüketilmesi önerilen etin
-endüstriyel hayvancılığın iklim değişikliğine büyük etkisi
düşünüldüğünde- çevresel piramitten büyük parseli almasına da
şaşırmamak gerek.
Ama bu demek değil ki, et dışındaki diğer tarımsal üretimler
çevreye zarar vermiyor. Tarımın her anlamda sürdürülebilir olması
şart.
Ki, sürdürülebilir olmak, şirketler için de kârlı. Örneğin Barilla,
arazide ve üretimdeki uygulamaları sonucunda karbon ayak izi ve
maliyetleri yüzde 30’a kadar azalttı. Hasatta artış yüzde 20’lere
vardı.
Öyle bir noktadayız ki, güvenli bir gelecek için tüm şirketlerin
açık, şeffaf, insana ve gezegene değer katan hedefleri olması
gerekiyor.
Tüm şirketlerin kullandıkları elektrik enerjisinin ciddi bir
bölümünün yenilenebilir kaynaklardan gelmesi gerekiyor.
Tüm şirketlerin sürdürülebilirlik ilkeleri olması ve üretim
süreçlerinin bu ilkelere bağlı şekilde ilerlemesi gerekiyor.
Gelecek onların da geleceği çünkü.