TİYATRO sanatçısı Levent Üzümcü'nün İstanbul Şehir Tiyatroları'ndan ihraç edilmesinde Gezi direnişi sürecindeki duruşu ve Sosyalist Enternasyonel'de yaptığı konuşma gerekçe gösterildi.
2013'te yaptığı o konuşmada Türkiye'yi "sokakta, okulda, işyerinde, bilgisayar başında, spor karşılaşmalarında sürekli kamplaşmaya itilen bir ülke" olarak tarif etmişti Üzümcü.
Aradan geçen iki yılda bu kamplaşma öyle keskinleşti ki, artık kimsenin kimseyle bir arada yaşayası da kalmadı. Ya da en azından bunun mümkün olduğuna dair inanç yitti.
Galiba en fenası da bu.
Herkes makulden uzaklaştı; kimse birbiriyle geçinemez oldu.
Öyle ki, lokanta basıp Çinli diye Uygur Türkü dövmek veya PKK'li sanıp üsteğmeni linç etmeye kalkmak gibi absürdlüklerde de sınır tanınmadı.
Tüm bu saçmalıklar olup biterken İrlandalı turistin esnafı sıra dayağından geçirmesi binlerce insanın yüreğine su serpti.
Ne de olsa, otoriteye sırtını dayamış 'eli satırlı, eli sopalı had bilmezlere' en sonunda biri 'haddini bildirmişti'.
*
Üzümcü 2013'te toplumun üzerindeki baskıyı daha çok hayat tarzlarına müdahale üzerinden eleştirmişti.
Şimdi 'tarz' sözcüğü düştü, basbayağı 'hayat' kaldı geriye.
Tahmin ediyorum ki, o konuşmayı bugüne uyarlayıp yapacak olsa ihracı değil iki yıl almak, gününde kovulurdu. Zira hiçbir meselede 'süreç' diye bir şey de kalmadı.
*
Sadece Üzümcü değil, ona benzer şekilde fikirlerini dile getiren pek çokları, ifade özgürlüğünü kullanarak doğruya doğru, yanlışa yanlış diyenler, gazeteciler, akademisyenler, doktorlar, arkeologlar, kamu çalışanları işinden oldu.
Bu da yetmez gibi hakarete uğradılar, gözaltına alındılar, tutuklandılar, hedef gösterildiler, ölüm tehditleri aldılar, alıyorlar.
Haklının suçlu sayıldığı bir dönemde konuşmak, sorgulamak, tartışmak, hatta şakalaşmak elbette cezasız kalmadı, kalmıyor.
İnsanın fikirlerinin ve ifadelerinin 'kurumunu bağladığı' bir dönemdeyiz. Her ne kadar pek çok kişi sosyal medya hesabında kendini anlattığı bölümde "Burada yazdıklarım kurumumu bağlamaz" diye belirtse de, o fikirlerden dolayı 'satır' boyunlarına iniveriyor. Kimsenin 'bağlamaz' kısmını dikkate aldığı yok.
Zira bu ülkede, bireyin iyiden iyiye yok sayılıp ancak bir kurumun/topluluğun/cemaatin parçası olarak kabul gördüğü bir zaman dilimindeyiz.
Var olmak için, kendi kimliğinizi, fikirlerinizi bastırmak ve 'ait olduğunuz' topluluğun, yerin kimliğine uygun davranmak zorundasınız.