İNSAN haklarına verdiğimiz önem, her şey bir yana, bizim uygarlık seviyemizi belirler.
Evrensel insan hakları hukuku canice cezaları bitirmişti. Derken, neoliberal politikalar, küreselleşme, sosyal devletin daraltılması, “Asmayalım da besleyelim mi?” anlayışı ile insan haklarına aykırı uygulamalar yeniden gündeme gelir oldu.
Resmi Gazete’de yayımlanan ve tecavüzcülere kimyasal hadım cezasını öngören yönetmelik misal, bir tür ortaçağ uygulaması.
Avrupa’da tek tük uygulanması cezanın ilkel olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Feminist avukat Hülya Gülbahar’a göre bu tür cezalar muhafazakâr ideolojinin uzantısı ve haliyle Avrupa’nın muhafazakârlarınca da savunuluyor: “Muhafazakâr dünya görüşü insan bedenine her koşulda geri dönüşsüz cezalar verilemeyeceği fikrini benimsemiş değil. Dolayısıyla her fırsat bulduklarında linç, idam, hadım ve kısası savunuyorlar.”
Uygulandığı pek çok ülkede bu ceza pedofili hastalarıyla
sınırlı. Bizde de böyle olsa dahi, memlekette tecavüzün azalacağını
düşünmek saflık olur.
Bizdeki çocuk istismarı ve diğer cinsel suçlar kültürel ve dinsel
kodlarla onaylanan davranışlar veya alışkanlıklar. “Gerçekten hasta
olduğu için tecavüz eden veya çocukları istismar edenlerin oranı
hepsi içinde yüzde 1’i geçmez” diyor Gülbahar. Ama bakıyoruz,
kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel suçlar hasta ve sapık
insanların yaptığı münferit olaylar gibi yansıtılıyor. Bu tutum, o
suçu hazırlayan toplumsal koşulları, kadın ve çocukların sahibini
erkekler olarak gören, erkeklere her şeyi yapma hakkını veren
cinsiyetçi ve hiyerarşik toplum yapısını görmezden gelmek
demek.
Cinsel suçların neredeyse tamamı bu toplumsal yapıdan
kaynaklanıyor. Bu yüzden, hadım gibi cezalar hiçbir işe yaramaz.
Nitekim, idam cezası olan Hindistan’da her gün kaç kadının tecavüze
uğradığını sayamıyoruz bile. “Kellem gider, yeltenmeyeyim” diyen
yok. Yani bu cezalar caydırıcı da değil.
Gülbahar yapılması gereken pek çok şeyin yapılmayıp bu tür
uygulamaların kovalanmasını ‘komik’ de buluyor: “İstanbul
Sözleşmesi kadınların kolayca ulaşabileceği cinsel şiddet kriz
merkezleri açılmasını öngörüyor. Türkiye’de bir tane bile yok. Bir
tane bile açılması düşünülmüyor. Bu yönetmelikle ise tecavüzcüler
için tıbbi tedavi merkezleri açılmasından bahsediliyor. Kadınlar
için uluslararası sözleşmelerin gereği olan şey yapılmazken,
‘Suçluları hadım edeceğim’ deniyor.”