Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Paris ziyareti sırasında Türkiye’nin AB’ye görünebilir bir gelecekte üye olamayacağını düşündüğünü açıkladı. Türkiye’ye karşı tam olarak bu kelimeyi kullanmasa da özünde artık “samimi” davranılması gerektiğini söyledi. Eğer Macron’un bu düşüncesi diğer üye ülkeler tarafından da benimsenirse, riyakarlık ortadan kalkarsa, AB-Türkiye ilişkilerindeki “yapıcı muğlaklık” resmen bitecek, ilişkilerde yeni bir sayfa açılacak demektir. Ancak diğer üyelerin bu fikri destekleyebileceklerini, ellerinde tuttuklarını düşündükleri kozu “dürüstlük” ya da “samimiyet” uğruna harcayacaklarını sanmıyorum. Çünkü yapıcı muğlaklığın bitmesi Yunanistan, GKRY ve hatta Almanya gibi pek çok ülkenin Türkiye ile karşılıklı menfaate dayalı eşit ilişkiye girmesi, üyelik “kozunu” kullanamaması anlamına gelecektir. Biz bu paradigmaya insan hakları ve demokrasi açısından baksak da, Kıbrıs, Ege gibi sorunların yönetiminde üyelik perspektifinin rol oynadığını hatırlamakta yarar olabilir. *** AB büyük bir olasılıkla bundan sonra da Türkiye’yi sanki üye yapmak istermiş gibi davranmaya devam edecektir. CSU/CDU ve SPD arasındaki ön mutabakat metninde ortaya konan perspektif en azından Almanya’nın bu şekilde hareket edeceğine işaret ediyor. Protokolde insan hakları sorunlarına atıfla başlık açılıp kapamayacağından bahsedilmesini başka şekilde yorumlamak çok zor. Almanya belli ki Türkiye kendisi talep etmediği sürece üyelik perspektifini koruyacak, fakat askıda tutacak.