Amerika Birleşik Devletleri’nin oy verme hakkına sahip seçmenlerinin yüzde 57.6’sı, yani 133.3 milyonu sandık başına giderek başkan ve başkan yardımcısını resmen belirleyecek ikincil seçmenlerini seçti. Onlar da yakında oylarını kullanıp süreci tamamlayacaklar. 20 Ocak itibarıyla da Donald Trump ve yardımcısı Mike Pence görevi Barack Obama ve Joe Biden’dan devralacak.
Amerika için de, dünyanın geri kalanı için de yepyeni bir dönem başlayacak. Ve belli ki bu dönem pek çok açıdan eskisinden farklı olacak. Amerika’nın uluslararası örgütlere, rejimlere, çok taraflı diplomasiye bakışı değişecek. Washington daha az ilkesel, daha çok pragmatik bir dış politika izleyecek. İran ile imzalanan nükleer mutabakatın askıya alınması, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması gibi sözlerin yerine getirilmesi diplomatik depremler yaratacak.
Yeni dönemden, yeni dönemin yaratması muhtemel sorunlardan bizim de bir şekilde etkilenmememiz imkansız. Trump, NATO hakkında söylediklerinin onda birini yerine getirse Avrupa’nın güvenlik mimarisi ciddi sarsıntı geçirebilir. Japonya ve Güney Kore’nin kendi güvenliklerini kendilerinin karşılaması, onun önerdiği gibi nükleer silah sahibi olması yönetilmesi ve çözülmesi zor krizlerin ortaya çıkmasına yol açabilir.
***
Umarız Trump seçim kampanyası sırasında kaşıdığı Müslüman paranoyasını da dengede tutacak açıklamalar yapar. En azından Obama yönetiminin kurguladığı sağlık sisteminin işleyişi için gösterdiği esnekliği gösterir, sözlerinin hem ülkesindeki hem de dışındaki Müslümanları yaraladığını, kendisinden ve ülkesinden yabancılaştırdığını fark eder.
Ancak ikili ilişkiler açısından bakıldığında Trump’ın seçilmesi Türkiye için fırsattır. Her şeyden önce yeni başkan ilişkilerde yeni bir sayfa, yeni bir başlangıç demektir. Washington’da yerleşik anlayış ve önyargının aşılması önceki yönetimin pek çok şeyi yanlış yaptığına, kırıp-bozduğuna inanan bir ekiple çok daha kolay olacaktır.
İkincisi, Trump’ın seçilmesinden sonra konuştuğu az sayıda dünya lideri arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bulunması kendi başına bir göstergedir. Dünya siyaseti konusunda bilgisinin olmadığını ama öğreneceğini itiraf eden Trump, Erdoğan ile konuşuyorsa hem onun hem de Türkiye’nin ağırlığının farkında demektir.