Dünyaya sürekli düzen vermek isteyen, aklındaki düzenin herkes için en iyisi olduğunu düşünen Amerika’nın da işi zor. İlle bir yerlerde birileri onun istediğine aykırı bir şeyler yapıyor, Amerika da onu bir şekilde cezalandırmak için olmadık zahmetlere katlanıyor.
Bize olduğu gibi bazen diplomatlarını ya da maliye bakanlığı yetkililerini, koyduğum tek taraflı yaptırımlarıma uyun yoksa size de yine yaptırım uygularım demek üzere yolluyor. Bazen de Irak’ta ve daha onlarca başka yerde olduğu gibi sorununu askeri yöntemlerle çözmeye çalışıyor.
Dünyanın tamamını kontrol altında tutmayı hedeflediği için de bir çok yerde üsler, askerler bulundurmak, bölgesel sorunlardan yararlanmak, zaman zaman da müttefikliklerinin kaprislerine boyun eğmek zorunda kalıyor.
Neyse ki halkını motive, yönetimini ikna etmek o kadar da meşakkatli değil. 1845’den bu yana Amerika’nın her genişlemesinde, Filipinler’den Küba’ya hemen her müdahalesinde tekrarlanan “Manifest Destiny” iddiası genel kabul görmüş bir anlayışa dönüşmüş halde.
O da zaten Avrupa’da çok daha önce ortaya çıkan, etkisini bugün bile çeşitli vesilelerle hissettiren “beyaz adamın”, yani Batı’nın medeniyet taşıma...