Ben Arabesk severim, daha doğrusu bazı türlerini severim. Mesela Orhan Gencebay’ın şarkılarını dinlerim. Oldum olası onlarda bir fark, beni içine çeken bir şey bulmuşumdur. Gencebay’ın sesi, müziğinin hibrit yapısı, belki hayata itiraz ederkenki tonu, duruşu cazip gelmiştir. Belki de tasavvufi bir aşk anlayışıyla dünyaya, reel hayata karşı çıkışı. Ama Gencebay’ın müziği bana en çok ilk gençlik yıllarımı, aslında pek de gitmediğim liman kahvelerini hatırlatır. 45’lik plakların hüzünle çaldığı, sigara yanıklarıyla dolu yeşil çuha örtülü masalarda çayların sessizce yudumlandığı, grinin farklı tonlarının gidip geldiği televizyonlar açıkken “Bir Teselli Ver” şarkısının dinlendiği zamanları, 1970’li yılları, o yılların zihnimde bıraktığı tortuları anımsatır. *** Oysa o zamanlar Orhan Gencebay sevdiğimi kendime bile itiraf edemezdim. “Arabesk” küçümsenen, şehrin ve hakim kültürün marjıyla özdeşleştirilen bir müzik türüydü. Bizlerin caz, klasik müzik, Türk sanat müziği ya da pop dinlememiz beklenirdi.