Barbie, 1950’lerin sonunda piyasaya sürülmüş, anlatacak hikayesi olan bir oyuncak. Yaratacısı iddiasına göre kendi kızını model almış, piyasadaki bebeğe benzeyen bebeklerin yerine geçmeyi, özellikle kız çocuklarına farklı bir hayata bakış biçimi benimsetmeyi hedeflemiş. Başarılı da olmuş. Dünyayı değiştirmese de Barbie’yi dünya çapında bir ticari imparatorluğun artık farklı biçim ve renklerde imal edilen ikonik temsilcisi haline dönüştürmüş.
Oppenheimer, daha doğrusu Julius Robert Oppenheimer ise 1904 New York doğumlu bir nükleer fizikçi. Harvard mezunu, doktorası da Göttingen Üniversitesi’nden. Daha sonra Berkeley’de çalışmış. 1942’de atom bombasını yapmak üzere devleti tarafından işe alınmış. Ekibiyle birlikte Los Alamos’ta bombayı üretip Hiroşima ve Nagasaki’deki katliamdan önce protipinin 16 Temmuz 1945’de New Mexico’daki çöllerden birinde patlatılmasına nezaret etmiş.
Ancak Barbie ile Oppenheimer’ı karşı karşıya getiren bomba ya da tanışıklık değil, ticari kaygılar. Haklarında çekilen iki ayrı filmin hangisinin daha çok iş yapacağına ilişkin beklentiler. Dendiğine göre ilk beş günde Barbie 100 milyon dolarlık bir fark atmış, Oppenheimer 100 milyon dolarlık...