Dünya siyasetinin son birkaç yüzyıllık tarihi Batı diye adlandırdığımız bölgenin kendi içindeki hegemonya mücadelesinin tarihidir. İtalyanlar, İspanyollar, Fransızlar, İngilizler, hatta Hollandalılar ve İsveçliler birbirleri üstünde hakimiyet kurmak için çalışmışlar, mücadelelerini küresel ölçeğe taşımışlardır. İmparatorluk Türkiye’si ve Çarlık Rusya’sı da zaman zaman bu mücadeleye taraf olmuş, katkıda bulunmuş, bazen de hedefi haline gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı ABD’yi bu mücadelenin içine çekmiş, İkinci Dünya Savaşı sonunda ise Batı bloğunun tartışmasız ve rakipsiz lideri olmuştur. Almanya’nın yenilgisiyle doğan jeopolitik boşluğu Sovyetler Birliği’nin dolduracağı, Moskova’nın sadece etki değil rejim de ihraç edeceği anlaşılınca, özellikle de İngiltere’nin karşılaştığı ekonomik zorluklar yüzünden hegemonyasını sürdüremeyeceği belli olunca, sorumluluk sıradan bir diplomatik notayla Amerika’ya bırakılmıştır. *** Nükleer gücün tekelini elinde bulunduran Amerika ilk önemli küresel sorumluluğunu Türkiye’ye karşı yerine getirmiş, savaş sırasında ölen Büyükelçi Ertegün’ün na’şını zamanın en güçlü gemilerinden biri olan Missouri zıhlısına koyarak yanında iki destroyerle birlikte İstanbul’a göndermiştir. Bu ziyaret ve sonrasında yaşanan gelişmelerle de Türkiye’nin üstündeki Sovyet baskısı azalmıştır. ABD daha sonra Truman Planını, Marshall Yardımını hayata geçirmiş, Avrupa’nın kendi içinde bütünleşmesini teşvik etmiştir. 1949’da NATO kurulmuş, 1952’de Türkiye ve Yunanistan’la ilk genişlemesi, 1955’de Batı Almanya’yla da ikinci genişlemesini gerçekleştirmiştir. ABD ile Avrupalı müttefikleri arasındaki ilişkilerde sorunlar yaşansa da, Sovyetler Birliği tehdidine karşı birlikte duruş, tam güven vermese bile nükleer garantiler ve tabii ki Amerika’nın Avrupa’daki örtülü operasyonları, bu ilişkinin gerekliliğinin fazla sorgulanmamasını sağlamıştır.