Gelibolu kimilerine göre Türklerin Avrupa kıtasına resmen ayak basmasını, kimilerine göre imparatorluktan ulus doğmasını temsil eder. Gelibolu dünya tarihi içinde de, Türkiye tarihi içinde de önemli yere sahiptir. Yarımadada gösterilen direniş Rus Çarlığının yıkılmasına, 1917 devrimine katkıda bulunmuştur. Cumhuriyet Türkiye’sinin tarih anlatısının kökenleri de bu direnişe dayanır. MÖ 5’inci yüzyılda bir Makedonya şehri (Callipolis) olarak kurulduğu söylenen Gelibolu’nun geçmişinde Bizanslıların, Venediklilerin, Cenovalıların ve hatta Galatasaray Üniversitesi’nden Emre Öktem’in Atlas Tarih’e yazdığı makalede hatırlattığı gibi Katalanların izlerini görmek mümkündür. Katalanların bu bölgeye ve özellikle de Gelibolu’ya verdiği tahribat ağır olmuş ancak 1354’te şehrin Türklerin eline geçmesini kolaylaştırmıştır. Gelibolu’nun tarihinde Fransızlara ve Beyaz Ruslara da rastlanır. Kırım Savaşı sırasında (1853-1856) yarımadanın, dolayısıyla da Çanakkale Boğazı’nın savunmasını güçlendirmek amacıyla karaya çıkıp koleradan ölen Fransız askerlerinin mezarları ve onlar adına dikilen anıt da Marmara Deniz’inden Çanakkale Boğazı’na girişi gören küçük bir tepenin üstünde, ama artık etrafını saran apartmanların arasında yer almaktadır. 1920-21 yıllarında 30 bine yakın Beyaz Rus da Gelibolu içinde ve yakın çevresinde konaklamış, Bolşevik Devrimi’nin dış müdahale ve kalkışmayla bitirilemeyeceği anlaşılınca bölgeyi terk etmiştir. Bugün Gelibolu’da çok sonraları yapılmış bir anıt, bir de o zamanlar çekilmiş fotoğraflar aracılığıyla anıların paylaşıldığı küçük bir müze bulunmaktadır.