‘Gördüğü gibi yazmak’ ne demek? Bakıyorsun. Baktığın şeyi başkalarının göremediği bir kıyafette görüyorsun. Ve sadece sırra vakıf olanların görebileceği bir kıyafeti tarif eder gibi, gördüğünü anlatıyorsun.
Sırra vakıf olanlar anlattığın şeyi görüyor. Vakıf olmayanlar ‘Kral Çıplak’ diyebilir. Derse desin.
İşte, ‘Siste klostrofobi.’
Adıyla bile şiir.
“Ve dilencilerin
Dudaklarında flüt
Kireç tutmuş kemiklerimiz
Rüzgar çıksa konuşacak
Birer ney omuriliğimiz”
‘Cesaret’ten bir fazlası: Cevdet Karal’ın şiirinde ‘tanrı’lar da var. Büyük harfle, ‘Tanrı’ da var.
Okurken, ‘ben söylesem cür’et olurdu’ dediğim yerler...
“Görünmezliğiyle dolduran her yanı
Ve öylece bırakan insanı, Ey Tanrı”
Hüsnüzan ediyorum: Mühlet veren Tanrı.
Devamında yakarış...
“Bize bir söz, bize genişlik, içindeyiz
Bu kılıktan kılığa giren
Benlik dediğimiz şeyin”
‘Düşünmemiştim’de bir balkon. Sezai Karakoç’un Balkon’undan çok farklı.
“Evimizin balkonu/İpi çözülmüş sandal gibi/Ayrılıp gidiyor bu yaz geceleri”
“Ayın elleri
Gelip çözüyor bazı düğümleri”
“Ya gök yaklaşmış/Ya ağaç o kadar yükselmiş ki/Yıldızlar ağacın meyveleri”
“Hiç düşünmemiştim/Allaha ve insana inanmanın/Bu kadar güzel olabileceğini”
“Eşya/Uykusunda üstü açılmış/Çocuklar kadar sevimli
Balkon evimizin seccadesi”