Donald Trump bir kez daha kendisinden bekleneni yaptı; İran P5+1 ile 2015’de vardığı nükleer mutabakatın üstüne düşen yükümlülüklerini yerine getirirken sanki getirmiyormuş gibi davrandı. İran’a uygulanan yaptırımların kalkmasına değil ağırlaştırılmasına yol açacak bir sürecin kapısını araladı.
Oysa ABD ile birlikte 2015’de bu anlaşmayı imzalayan İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya İran’ın sorumluluklarını yerine getirdiğini söylediler. Anlaşmanın uygulamasını izleyen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı uygulamada sorun olmadığını açıkladı. Konuyu yakından takip eden uzmanlar ABD’nin tek başına uzlaşmayı bozamayacağını belirten yazılar kaleme aldı.
Fakat ok yaydan çıktı. İran açısından ABD’nin güvenilmez olduğu tekrar tescil edildi. Avrupa ile Amerika arasındaki stratejik uçurum daha da derinleşti. Amerika’nın aslında herkesin iyiliği için çalışan bir hegemon olduğu algısı bir ciddi darbe daha aldı. Trump’ın bu kararı hukuki sonuç doğursa da doğurmasa da, siyasi sonuç doğurması kaçınılmaz.
***
İlk sonuç bu uzlaşmaya başından beri şüpheyle yaklaşan, konan ambargoların ne olursa olsun kalkmayacağına inanan anlayışın İran’da güç kazanması, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin manevra alalının daralması olacaktır. ABD’ye güvenemeyen İran nükleer silah için gerekli olan zenginleşmiş uranyum ve/veya plütonyum için muhtemelen yeni planlamalar yapmaya başlayacaktır.
Hâlbuki 2015’de varılan uzlaşmayla İran hem Natanz ve Fordo’daki uranyum zenginleştirici santrifüjlerin sayısını azaltmayı, hem de elindeki zenginleştirilmiş U-235’in sivil amaçlar için gerekli olanından fazlasını Rusya’ya vermeyi kabul etmişti. 15 yıl boyunca ağır su ile çalışan reaktörler inşa etmeyeceğini taahhüt etmiş, UAEA’nın istediği yeri gelip denetmesine rıza göstermişti.