İnsanlar en çok üç şeyden kaçıyor. İlki savaş, ikincisi baskı, üçüncüsüyse açlık. Eğer bunlardan biri ya da hepsi varsa bulundukları yeri, ülkeyi terk ediyorlar. Daha özgür ve daha rahat yaşabilecekleri yerlere doğru yola çıkıyorlar.
Bu, bazen ülke içinde yer değiştirmek, bazen de ülke değiştirmek anlamına geliyor. Değişimler kitlesel olmadığı sürece toplumsal, dolayısıyla da siyasal sorunlar yaratmıyor. Gelinen yer geleni içselleştirebiliyor. Kendi de değişiyor ama asıl geleni değiştiriyor. Kendisine benzetiyor.
Fakat sayılar yükseldikçe oranlar arttıkça tepkiler büyüyor, gelinen yer gelenlere karşı tedbirler alamaya başlıyor. Mesela İngiltere’nin bundan 10 yıl önce yaptığı gibi geleni rahatsız etme, ona ülkesinde barınma imkanı tanımama politikasını resmen benimsiyor.
Önce gelenler bürokrasiyle taciz ediliyor, sonra da gelmeye çalışanların Manş Denizi’ni geçmemesi için hukuk ve yasa dışı uygulamalar icad ediliyor. Gelenlerin tekneleri, kayıkları hayatları pahasına kara sularının dışına itiliyor.
Hatta İngiltere işi ifrata vardırıp üyesi olduğu birlikten her şeyi göze alıp iltica olmasın, özellikle de Türkler gelmesin diye ayrılıyor. Parası olanlarla...