Fransa-Türkiye ilişkileri bildiğiniz gibi bir süredir gergin. Fransa, Suriye’den Libya’ya, Kafkaslardan Afrika’ya, Kıbrıs’tan Doğu Akdeniz’e pek çok konuda Türkiye’nin karşısında yer alıyor ve bunu bazen AB dayanışmasıyla, bazen de uluslararası hukuka olan saygısıyla açıklıyor. Bariz bir şekilde Türkiye’nin artan askeri ve siyasi ağırlığından rahatsız. Geri çekilmesini, kendi çıkarlarını gölgelememesini, Kıbrıs’ta, Ege’de, Akdeniz’de ve daha pek çok yerde benimsediği prensiplere uymasını bekliyor.
İlişkilerin bu denli gerilmesinde Türkiye’nin benimsediği siyasi üslubun, demokrasi açığının, insan hakları sorunlarının katkısı olduğuna şüphe yok. Ancak bu sorunlar giderilse, hatta Türkiye’de iktidar değişse dahi ikili ilişkilerin köklü şekilde değişmesi pek mümkün görünmüyor. Fransa Türkiye’yi giderek daha fazla rakip addediyor. Suriye, Libya ve diğer sorunlar bir şekilde sonlandırılsa bile Fransa Yunanistan’ın ve GKRY’nin yanında yer almayı sürdüreceğe benziyor.
Geçtiğimiz yıl Eylül ayında bir silah alışverişinin parçası olarak imzalanan içinde her açıdan tuhaf bir Fransa-Yunanistan ittifakını barındıran belge de bu “köklü” ilişkinin uzun soluklu olacağına işaret ediyor. Görünen o ki, Türkiye’de iktidarın da iktidara gelebilecek olan muhalefetin de Fransa’yı, Fransa ile yaşanabilecek sorunları hafife almamasında yarar var. Unutmayalım ki, kazanımlarından feragat etmek istenmediği sürece “üslup değişimi” olsa olsa sorunların daha kolay yönetilmesi sağlar ama çözmez.