Uluslararası örgütlerden, özellikle de İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan ve üyelerinden verebileceğinden fazlasını bekleyenler, bir de dünya siyasetini Türkiye’nin iç politikasındaki denklemler üstünden okuyanlar 13 Aralık zirvesini yeterince başarılı bulmadılar. Katılım düzeyini, bazı katılımcıların siyasi samimiyetini yapılan açıklamalardan ve ilan edilen eylem planından daha fazla önemsediler. Oysa bu zirve başarılıydı. Çünkü Nihai Bildirge ve İstanbul Deklarasyonu ile hem tüm üye ülkeler Filistin sorununun temel çözüm müktesebatına bir kez daha bağlandı hem sorunun doğrudan muhatabı Filistin Devlet Başkanı desteklendi hem de dünyaya oldu-bittilerin kabul edilmeyeceğine dair güçlü bir mesaj verildi. Üstelik tüm bunların Türkiye’nin, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla gerçekleştiği de tescil edildi. *** Daha iyisi mutlaka olabilirdi. Suudi Arabistan başta olmak üzere pek çok ülke daha güçlü bir katılım, daha hevesli bir destek verebilirdi. Ama onların desteğinin ve samimiyetinin zirvede olmaması toplantının başarısız geçtiği anlamına gelmez. Tam tersine bu toplantının önemini arttırır, ayrıca onlara rağmen böylesi kararların alınabilmiş olması Türkiye’nin diplomatik ağırlığını gösterir. Unutmayalım ki, bu zirve ABD Başkanı Trump’ın aldığı keyfi bir kararın doğurabileceği siyasi sonuçları ortadan kaldırmak için toplandı.