İnsanlık tarihi aynı zamanda acımasız bir şiddetin de tarihi. Gücü gücüne yeteni ya tahakküm ya da yok etti. Topluluklar halinde yaşamaya başladıkları andan itibaren insanlar birbirlerine karşı savaştı, savaşırken de en amansız yöntemleri kullandı. Topluluklar kendi içlerinde de yakın zamana kadar pek hak-hukuk tanımadı. İnanç sistemlerinin çoğu amaçsız şiddeti yasaklasa da birileri vahşeti meşru ve makul gösterecek gerekçe mutlaka buldu.
Savaşlarda yerleşim yerlerinin yakılıp yıkılması, çocukların ve kadınların bilinçli şekilde öldürülmesi, malların yağmalanması, topraklarına el konulması, bedenlerine kölelik ve mesela cariyelik adına sahip çıkılması binlerce yıl boyunca, dünyanın hemen her yerinde normal sayıldı. Güçlüler sadece sınırları dışında yaşayanlara karşı değil kendi tebalarına karşı da işkence başta olmak üzere akla gelebilecek en vahşi cezalandırma yöntemlerini kullandı.
Genel kabul gören anlayışa göre insanlık insan olduğunu, daha doğrusu başkalarının da insan olduğunu gerçek anlamda ancak 17’inci yüzyıldan itibaren hatırlamaya başladı. Hollandalı hukukçu Hugo Grotius devletler arası sorunların yanı sıra savaşın da yönetilmesi gerektiği üstüne...