Senato’nun yetkilerini kısıtlamak, dolayısıyla da İtalya’yı daha yönetilebilir hale getirmek için pazar günü yapılan referandum Başbakan Matteo Renzi’nin istifasıyla sonuçlandı. Renzi cuma günü yapılması beklenen bütçe oylamasına kadar koltuğunda kalacak, bütçe oylamasından sonra ise görevinden ayrılacak.
Eğer İtalyanlar referanduma sunulan anayasa değişikliğine evet demiş olsaydı, senatör sayısı 315’ten 100’e inecek, 74’ü bölgesel meclislerin üyesi, 21’i belediye başkanları, 5’i de Cumhurbaşkanı tarafından seçilecekti. Hepsinden önemlisi de Senato’nun yasama yetkisi büyük ölçüde kısıtlanacaktı.
Renzi ve partisi bunun yeni kabul edilen seçim kanunuyla birlikte İtalya’ya istikrar getireceğini, yasa tekliflerini parlamentonun iki kanadı arasında gidip gelmekten kurtaracağına inanıyordu. Ama belli ki aynı görüşü referandumda oy kullanan İtalyan seçmeninin yüzde 59.11’i benimsememiş, istikrar yerine başka bir tercihte bulunmuş.
***
Aslında hikayenin bu kısmı İtalya’yı ve İtalyanları ilgilendiriyor. Bizi ilgilendiren tarafıysa Renzi’nin kaybetmesinin, dünyanın sekizinci, Avrupa’nın kimi hesaplara göre üçüncü kimilerine göre de dördüncü ekonomisine ne olacağı? Ondan önemlisi “popülist” olarak adlandırılan hareketlerin İtalya’da da güç kazanıp kazanmayacağı?
Çünkü İtalya hala 2008 krizini atlatabilmiş değil. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sının yüzde 135’ini aşan borcu var. Buna özel şirket ve şahısların borçları da eklendiğinde oran yüzde 259’a çıkıyor. Bazı büyük bankalar batma tehlikesiyle karşı karşıya, iktisatçılar zor durumdaki tarihi Monte dei Paschi Bankası’nın (ki 26 bin çalışanıyla 5.3 milyon müşteriye hizmet veriyor) çökmesi halinde arkasından başkalarını da sürükleyeceğini söylüyor.