Trump’ın 6 Aralık’ta yaptığı muğlak açıklama ülkesi de dahil dünyanın hemen her yerinde tepkiye, protestolara, Filistin sorununun müzakereyle çözümü için az da olsa var olan umutların yitirilmesine yol açtı. Ancak Trump dedi, 1995’de ABD Kongresi Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etti diye bu şehrin uluslararası kabul gören statüsü değişmedi. Unutmayalım ki ortada BM Güvenlik Konseyi kararları ve Kudüs’ün statüsünü “corpus separatum” yani özel bir uluslararası rejime tabi olması gerektiğini söyleyen BM Genel Kurulu’nun 1947’de aldığı, geçerliliği devletlerin içtihadıyla teyit edilmiş olan bir anlayış, teknik adıyla bir “rejim” var. Eğer bu kararlara ve rejime sahip çıkarsak, bana öyle geliyor ki, Filistinlilerin haklarını hukuki zeminde de savunabilme imkanımız olur. *** Hukukçular ve muhtemelen Dışişleri Bakanlığı İnsancıl Hukuka, Cenevre Sözleşmeleri dahil diğer belgelere de atıfta bulunacaktır. Fakat konumuz açısından önemli olan iki BM Güvenlik Konseyi Kararı’nı bir an önce burada dillendirmekte yarar var. Bunlardan ilki 20 Ağustos 1980 tarihli ve 478 sayılı karar ve İsrail’in Kudüs’ü kendisine başkent ilan etmesi üstüne alınmış. Başlangıcında zor kullanarak toprak ele geçirmenin kabul edilemez olduğu vurgulanıyor. Beşinci operasyonel paragrafında ise İsrail’in çıkarttığı başkent yasasının kabul edilemez olduğu, Kudüs’ün statüsünün değiştirilemeyeceği, Kudüs’te büyükelçilik açmış olan devletlerin büyükelçiliklerini kapatması gerektiği söyleniyor. Nitekim BM Şartı’nın 25’inci maddesine göre bağlayıcı olan bu karara tüm devletler uyuyor, büyükelçiliğini taşıyanlar da Tel Aviv’e geri dönüyor.