Amerika-Türkiye ilişkileri hiçbir zaman mükemmel olmadı. Bazen biz onların, bazen de onlar bizim beklentilerimizi karşılamadı. Amerika iradesini zaman zaman bize dikte etmeye çalıştı. Biz de neredeyse her zaman elimizdeki imkanlarla çıkarlarımızı korumaya, Amerika’ya istediğimizi yaptırmaya veya istemediklerimizi yaptırmamaya gayret ettik. Kimi zaman tehdit ettik, kimi zaman da ikna. Ama ne zaman ki Amerikan sisteminin çalışmasına, aklına, stratejik vizyonuna hitap ettik, o zaman başarılı olduk.
Şimdi de aynı şekilde davranmamız, Amerikan çoğulcu sisteminin ağlarının içine girerek onu ikna etmemiz, ikili ilişkilerin iki ülke için de değerli olduğunu anlatmamız gerekiyor. Bunu da ancak konuşarak; basınla, düşünce kuruluşlarıyla, kanaat önderleriyle diyalog içinde olarak yapabiliriz. Diyalog kanallarının hiçbir şekilde tıkanmaması, hassasiyetlerin aktarılması, Türkiye’nin şahsına münhasır bir devlet olduğu algısının kırılması, Amerika’nın Türkiye ile diğer müttefikleriyle olan ilişkilerine benzer bir ilişki biçimi kurmaya teşvik edilmesi şart.
***
Türkiye ne yazık ki, bu zamana kadar kapsamlı bir kamu diplomasisi stratejisi benimseyemedi. İlişkilerde zaman zaman ortaya çıkan sorunları nokta atışlarıyla yönetmeye çalıştı. Sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları, üniversiteler Türkiye’ye isterse destek, isterse köstek olabilecek bu ülkeyi yeterince önemsemedi. Oysa bizim Brookings’dekine benzer Türkiye destekli programlara, SETA dışındaki diğer düşünce kuruluşlarının da ofislerine, TUSİAD, MUSİAD, TOBB ve TİM gibi örgütlerin etkin varlıklarına, gazetelerin sadece haber yapan değil konuşmasını ve etkilemesini de bilen Washington temsilcilerine ihtiyacımız var.