Mülteciler bugün AB’nin karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan biri. Eğer mülteciler, göç ve hatta işgücünün serbest dolaşımı olmasaydı ne Birleşik Krallık AB’den çıkardı, ne de AB, bu denli derin krize girerdi. Tüm istedikleri Avrupa’nın ortasında bir kale kurmak, kapılarını dünyaya, daha doğrusu dünyanın fakir olan kısmına kapatmak, onlara mal ve fikir “satmak”, yaşadıkları refah toplumunun yarattığı normatif değerleri de kendi işlerine geldiği oranda ve yerde “paylaşmaktı”.
Önce aşırı genişleme ve dünyayı sarsan ekonomik kriz AB’yi zorladı, ardından da kitleler halinde mülteciler geldi. IŞİD’in terör eylemleri ise sorunların daha da derinleşmesine yol açtı. Avrupa bir yandan son birkaç yüzyıldır, özellikle de II. Dünya Savaşı sonrasında yarattığı değerleri, temel normları ve kurumları korumaya, diğer yandan da kalesinin içeriden yıkılmamasına engel olmaya çalıştı. Birleşik Krallık’ı kaybetti, ama Türkiye’nin yardımıyla daha fazla sarsıntı geçirmeden ayakta kalmayı başardı.
***
Tarihi geri sarmak mümkün değil ancak akıl yürütmek, Türkiye’nin desteği olmasaydı, mesela mültecilerin Ege’yi geçmemesini sağlamasaydı, neler olabileceği konusunda kestirimde bulunmak; Avusturya, Hollanda, Fransa ve birkaç ay içinde yapılacak Almanya seçimlerinin neticelerinin çok daha farklı olabileceğini söylemek mümkün. Fakat iyi ki Türkiye bu desteği verdi ve AB’nin sonuçları bizi de etkileyecek daha derin bir krize sürüklenmesini engelledi. Hem siyasi stratejik, hem de insani açıdan doğru tavır sergiledi.
Şimdi sıra “Avrupa’nın” kendi geleceğine Türkiye’nin yaptığı katkıyı araçsallığın, diğer konjonktürel sorunların ötesinde görmesine geldi. Umarım bundan sonra yapılacak -hiç olmazsa- akademik çalışmalar AB krizi ile mülteci sorunu arasındaki korelasyonu doğru parametreler üstünden kurar, analizlerini diğer etkenlerden soyutlayarak yapar da Türkiye’nin dünya siyasetinin akışına katkısı daha iyi anlaşılır.
AB’nin anlaması gereken bir başka şey de bu krizin aslında büyük ölçüde kendileri tarafından şekillendiği ve tetiklendiği. Her şeyden önce krizin tarihinde eşitsizlik ve adaletsizliğin yattığı görülmek zorunda. Eğer insanlar Asya’dan, Afrika’dan AB kalesinin içine sızmaya, yani “göç” etmeye çalışıyorsa, bunun temel nedeni ekonomik eşitsizlik. Ekonomik eşitsizliğin altında ise Avrupa’nın yüzyıllardır farklı biçimlerde sürdürdüğü “emperyalist” politikalar yatıyor. İnsanlar evlerini, barklarını, ülkelerini bırakıp Avrupa’ya Avrupa zengin olduğu için değil kendi ülkeleri fakir olduğu için gidiyor. Gelir dağılımındaki küresel adaletsizlik sürdüğü sürece de bu “göç” bitmeyecek.