Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı bir hamleyle Başbakan Davutoğlu’nun istifa etmesini, diğer hamleyle de AB-Türkiye ilişkilerinin geleceğinin Türkiye’de ve dünyada sorgulanmasına yol açtı. Her iki hamlesi, daha doğrusu siyasi inisiyatifi konusunda da çok şey söylendi, yazıldı. İlki bundan sonra da çok konuşulacak, belli ki AK Parti içinde siyasi kırılmaya değilse bile gönül kırılmalarına neden olacak.
Ama umuyorum ki diğeri hakkında daha fazla konuşmamıza gerek kalmayacak. Türkiye vize serbestisi ve Geri Kabul Anlaşması konusunda üstüne düşen sorumlulukları yerine getirecek. Çünkü 18 Mart’ta üstünde uzlaşmaya varılan metin sadece AB açısından önem taşımıyor, 0,Türkiye için de önemli.
***
Her şeyden önce hususi, hizmet ve diplomatik dışında normal pasaport sahibi olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları konsolosluk kapılarında beklemeden, aşağılanmadan Schengen bölgesinde serbestçe seyahat edebilecek. Milyonlarca insanın yararlanacağı böylesi bir imkanın hiçbir siyasi tarafından engellenmek isteneceğini zannetmiyorum.
İkincisi, Türkiye 6 milyar avro kadar bir meblağı ülkesinde misafir ettiği mülteciler için kullanma imkanına kavuşacak. “Misafirleri” rahat ederse Türkiye de rahat edecek. Ayrıca AB’nin vermeyi taahhüt ettiği yardım Türkiye ekonomisinin canlanmasına yol açacak. 6 milyar avro mülteciler için harcansa bile nihayetinde Türkiye içinde harcanacak. İnşaat olacak, okul olacak, ilaç olacak, proje olacak. Türkiye’de istihdam yaratacak.
Üçüncüsü, kimse Türkiye’yi oyun bozanlıkla, verdiği sözleri yerine getirmemekle suçlamayacak, ahde vefa ilkesini hatırlatmayacak. Devlet ciddiyeti meselesi gündeme gelmeyecek. AB’nin Türkiye karamsarlarının eline koz verilmeyecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan AB’nin sorunlarını derinleştiren lider olarak değil, çözüm ortağı olarak görülecek. Terör tanımının bahane, asıl sorunun yolsuzlukla mücadele olduğu bir daha yazılmayacak, söylenmeyecek.