Pacta sunt servanda Latince bir kelime ve hukukun, toplum olarak bir arada yaşamanın, uluslararası sistemin var olabilmesinin temel ilkelerinden biri. Bizdeki karşılığı “ahde vefa”, yani verilen sözü tutma. Ticaret yaparken de, siyaset yaparken de önemli. Ne de olsa güven olmayınca hiç bir şey olmuyor.
Antlaşmalar, sözleşmeler imzalanırken bu ilke üstünden imzalanıyor, bir devlet diğerinin sözünü tutmayacağını değil, imzaladığına göre tutacağı varsayılıyor. Ve bu anlayış 1980’de yürürlüğe giren 1969 tarihli Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’iyle de geleneksel hukuk normu olmaktan çıkartılıp bağlayıcı nitelik kazanıyor.
Sözden caymanınsa iki koşulu var. Biri şartların değişmesi (rebus sic stantibus), diğeri sözleşmenin hükümlerinin daha üst bir hukuk kuralıyla, jus cogens’le çelişmesi, diyelim ki mükellefiyetin köleciliği ya da işkenceyi içermesi. Bunun dışında da imzalanan bir akdin yükümlülüklerinin iyi niyetle yerine getirilmesi gerekiyor.
Yerine getirmeyen taraflar iç hukukta müeyyideye tabi tutulurken devletler arası sistemde kendilerine olan güven sarsılıyor, çıkarlarını korumaları, özgül ağırlıklarını arttırmaları, başka pazarlıklarında istedikleri...