Amerika’daki seçimlerin sonuçları, seçilmiş başkanın bakan ve üst düzey bürokrat atamaları, iki ülke arasındaki sorunların bolluğu ve derinliği Türkiye’de bizi seviyor, sevmiyor tartışmasını tetikledi. Gazetelerde, televizyonlarda ve tabii ki sosyal medyada analizler yapıldı. Müstakbel bakanların, CIA başkanı başta olmak üzere atanan bazı bürokratların dedikleri, geçmişte söyledikleri gelecek açısından değerlendirildi.
Aksini düşünüp, farklı kanıtları ortaya koyanlar olmasına karşın, takip edebildiğim kadarıyla genel kanı yeni yönetimin bizi pek sevmediği ve sevmeyeceği yönünde. Sanırım bu tartışma bir süre daha devam edecek ve sonuçta insanlar sorunların aşılmaz, çözülmez olduğunu düşünmeye başlayacak. Bu düşünce de Türkiye’nin yeni ortak değeri, daha doğrusu “sağduyusu” haline dönüşüp korkarım siyaseti ve siyasetin yapılma biçimini etkileyecek.
Oysa kimsenin bizi sevmesi gerekmiyor. Ayrıca eskiden söylenenlerin bir daha söyleneceğinin, Trump’un tekrar tehdit edeceğinin, şu ya da bu bakanın PKK’yı kollamak için elinden geleni yapacağının garantisi yok. Şartlar, menfaatler, beklentiler değişince siyasi söylem de değişir, tutum da. Bunu kendi yakın tarihimizden de...