Avrupa Birliği üyesi ülkeler mülteciler kapılarına dayanınca Suriye’de kriz yaşandığını ve krizin kendilerini de etkileyebileceğini, hatta birbirlerine düşürebileceğini gördüler. İnsani reflekslerle açtıkları kapılarını çok kısa süre içinde kapattılar, Schengen’le kalkan sınırlarına bile polisler diktiler. İstikrar ve uyumlarının bozulmaması için mültecileri Türkiye’de tutmanın yollarını aramaya başladılar.
Önce iltifatlar, ardından tehditler, sonra da teklifler geldi. Türkiye’nin 2 milyondan fazla mülteciyi ağırlamasının ne büyük alicenaplık olduğu önde gelen AB liderleri tarafından dillendirildi. Mülteci kampları övüldü. Ama çok geçmeden de basın salvoları başladı. Suriyeli mülteci sorunu insani özelliklerinden arındırılıp güvenlikleştirildi. Kaçakçılığa, mafyaya ve paraya indirgendi ki iltica yerine göç, mülteci yerine göçmen denebilsin diye.
***
Geçtiğimiz hafta itibarıyla da AB kesenin ağzını açabileceğini, mültecilerin Türkiye’de kalmaları karşılığında Türkiye’ye 3 milyar Avro verebileceklerini söyledi. Uzun müzakerelerden sonra mültecileri ağırlamamız, gidenleri de geri almamız karşılığında vize serbestiyeti tanıyabileceklerini, hatta Türkiye’nin ısrarı karşısında bir kaç başlıkta müzakereleri yeniden başlatabileceklerini belirttiler.