Raif Efendi aslında sıradan bir insan. Her gün evinden işine, işinden evine gidiyor. Patronu tarafından eziliyor, ailesince sömürülüyor. Konuşmuyor, isyan etmiyor, içinde yaşadığı şartları değiştirmek için en ufak bir çaba harcamıyor. Çalıştığı işyerinde Rasim’e rastlamasa, hasta olup çekmecesindeki defteri ondan istemese Raif Efendi’den haberimiz olmayacak, Sabahattin Ali’nin ölümsüz eserinde kahramanlaşmayacak. Ama neyse ki Sabahattin Ali anlatıcısı seçtiği Rasim ile Raif Efendi’yi Ankara’da bir iş yerinde buluşturur, gerçek hayatta tanıdığı ve belli ki bir türlü unutamadığı Alman ressam Maria Puder’e aşık eder, ona kendi hissettiklerini yazdırır, yazdırdığı defteri buldurur, anlatımının hüznüyle de okuyucusunu 65 yıldır peşinden sürükler. Edebiyatla ilgisi olmayan insanları bile kahramanı hakkında yazmaya adeta zorlar.