Silah dünya siyasetinin olmazsa olmazlarından. Devletler kendilerini savunmak, hasmını caydırmak, gereğinde de yaptırım gücünü kullanmak için oldum olası silaha yatırım yapar, silah almak, mümkünse üretmek ister. Silahsızlanma bazen zorla, bazen karşılıklı rızayla sağlansa, bazen belli tipte silahlar yasaklansa da bu döngü temelde değişmez. Değişmesi kimilerine göre sistemin değişmesiyle, kimilerine göre insanlığın yeni bir idrak düzeyine sıçramasıyla mümkündür.
Bu da çeşitli nedenlerle olmaz ve belli dönemlerde silahlanmanın hızı artar, kıt kaynaklar yokluğun, açlığın giderilmesine ya da mesela iklim değişikliğinin önlenmesine değil silahların alınmasına harcanır. İşin en kötü tarafı ise yapılan pek çok akademik mahiyetli çalışmada silahlanmayla savaş, yıkım arasında doğrudan bağ kurulması, silahlanmanın tetikleyici unsur sayılmasıdır. Zaten en sıkı yanlıları bile silahlanmanın bir kısır döngü olduğunu, silahlanmayla daha çok silahlanmanın teşvik edildiğini, silahlanan devletin güvenliğini arttıracağına azalttığını kabul eder.
Tıpkı şimdi olduğu gibi konuşulur, sakıncaları anlatılır fakat silahlanma yine de sürer gider. Hegemonya tutkusu, jeopolitik rekabet...