ABD uzunca bir süredir devletler arası sistemin temel normlarından birini ihlal ediyor, tek taraflı yaptırımlarını evrensel kabul edip uymayanlara yaptırım uyguluyordu. Irak’a, İran’a, daha sonra da Rusya’ya karşı yaptırımlarında bunu hep birlikte yaşadık. Halk Bankası davasını, CAATSA yaptırımlarını, S-400’ler yüzünden Türkiye’nin F-35 programından çıkartılmasını gördük. ABD zaman zaman AB şirketlerine, bankalarına da benzer gerekçelerle yaptırımlar uyguladı, cezalar kesti.
Ancak cezalandırılan sorunu büyütmemeyi, iktisadi ya da siyasi nedenlerle ABD ile olan bağlarını zayıflatmamayı seçti. Bazen de ABD alttan aldı, mesela Alman şirketlerini CATSAA’dan muaf tuttu. Ama giderek de bıçak kemiğe dayandı. Fransa stratejik otonomiden, vesilesi biz olsak da NATO’nun beyin ölümünden bahsetti. Derken araya Rusya’nın Ukrayna müdahalesi, yaptırımlar, karşı yaptırımlar ve Pelosi’nin Tayvan ziyaretiyle Çin’in dünyaya en büyük tehdit olarak sunulması girdi.
Ama uygulamaya konan her tedbir Avrupa’nın canını Amerika’dan daha fazla yakmaya, Çin ve Rusya ile sürdürdürülen hegemonya mücadelesinde Amerika’yı daha da ön plana çıkartmaya başladı. Avrupa’nın Rusya ile olan ticaretinden...